16.12.2012

MARUZAT...




seri katilimsin sen benim,
önce masumiyetimi katlettin
sonra vicdanımı..
ve tek tek  kursuna dizdin 
ne kadar hayal varsa kurdugum ..
huzurumu aldin benden,
yaşama sevincimi ellerinle boğdun,
hem de hiç düşünmeden..
umutlarımı  dinamitlediğin gün
seri katilim oldun..



 

15.12.2012

SUSKUN YÜREĞİM



bakma bu kadar çok konuştuğuma,
benim artık sana,
yüreğim "lal"..




KAFA KARIŞIKLIĞI..

şimdi bak, biri gitti ya...
gerçekten gitmiş mi oluyor
buradayım diyen aslında nasıl burada değilse
gittim diyen de   gitmemiş olamaz mı?
burada olanın bedeni buradaysa, aklı ve ruhu burada değilse
ve bu hal burada görünmesine rağmen burada olmadığı anlamına geliyorsa
bedenini alıp giden, ama aklını ve ruhunu burada bırakan,  gitmiş olabilir mi ?
cismaniyet mi belirler kalmayı ya da gitmeyi ?
her şeyden önce de sahiplenmeyi ?
"benim" dediğine ne kadar geçiyor hükmün ?
 ne kadarı senin elinde kontrolün ?
senin zannettiğinin sana ait olması bütünlüğü gerekli kılmaz mı
her şeyiyle, her anıyla senin olmuyorsa  benim diyebilir misin
ya da  bir yerden giderken, her şeyini toplayıp götüremiyorsan, oradan  gitmiş olur musun
ya bir söz, bir davranış, bir durum gittiğini zannettiğin yere döndürüyorsa seni bu hatırlamak mıdır sadece
yoksa nerede olduğunun ayrımına varmak mıdır
sen eskiye mi dönmüş olursun, yoksa gerçekte nerede olduğunu mu anlarsın ?
ara sıra , olmadık zamanda, sebepsiz yere düşüyorsa biri aklına
ayrıldım, bitirdim, gittim diyebilir misin
şimdi söyle bakalım...
sen gerçekte neredesin..
kiminlesin
nelere , kime sahipsin..
ya da kime aitsin ?




14.12.2012

SERZENİŞ...


iyi insanlar yoruldu
iyi insanlar  tükeniyor
iyi insanlar cezalandırılıyor
iyi insanlar kabuğuna çekiliyor
tıpkı tabiat gibi..
kadri kıymeti bilinmiyor 
ve kötüler bunu görmüyor!
umursamıyor
aldırış etmiyor.




KADINA ŞİDDET



Haberleri seyrediyorum..Çığlık çığlığa sokak ortasında bir kadın koşup, markete giriyor can havliyle. Ardından da kocası..Yakalayıp, dışarı çıkartıyor, tekme tokat...O sırada insanlığı, adamlığı, vicdanı, insafı ...dumura uğramış olan market sahibi etkisiz eleman rolünde. Kılı kıpırdamıyor..Neyse ki henüz insanlık ölmemiş, sokak sakinleri çığlıkları duyup, adamın elinden kadını kurtarıyorlar..
Haberleri seyrediyorum.. Merdivenlerden inen bir çift..İkisinin de kucağında birer çocuk..Sonra evde yan yana görüntüleri.Adam pişman olmuş, kadın affetmiş. Kadının alnına konan bir öpücük..Barışmışlar. Bir gece önce ortalığı ayağa kaldıran kadın, affetmiş. Bir gece önce kadının hayatına kastetmiş, insanlıktan çıkmış adam pişman olmuş..
İçim acıyor. Kim bilir kaç kadın bu halde. Şiddet görüyor , bu aşağılayıcı davranışa maruz kalıyor, hiçleştiriliyor, gururu inciniyor, ruhu yara alıyor. Hem de kendisini dış dünyaya karşı koruyup kollaması gereken hayat arkadaşı yapıyor bunu. Aynı evi, aynı sofrayı, aynı yatağı paylaştığı adam yapıyor bunu. Ve kadın o hayata, o adamla devam ediyor. Bu boyun eğişin sebebi kişiye göre değişir elbet. Kimi maddi imkansızlıktan, güvencesi olmadığından susar. Kimi hastalıklı sevgisi yüzünden vazgeçemez.. Ya da çocuklarını mağdur etmekten korkar, öyle bir ortamda büyümelerinin aslında daha çok zarar vereceğini göz ardı ederek. Toplumun kötü gözle bakacağını düşünüp susanlar da vardır, ailesinin zoruyla bu cehennem hayatına devam edenler de....
Öyle ya, nasıl yetiştiriliriz biz ?
"Kol kırılır yen içinde kalır"
"Bu evden gelinlikle çıkar, kefenle dönersin"
"Erkek adam, döver de sever de.."
Bütün bunların sebebi, ailenin kutsallığını koruma, aile birliğini ayakta tutma adına olabilir mi gerçekten? önemli olan bireyin ruhsal ve bedensel sağlığını, bütünlüğünü korumak değil midir ? İnsanın vücut bütünlüğü onun kişisel haklarından değil midir? Anayasa bunu güvence altına almamış mıdır ? Madde 17:...Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyeti ile bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.." demiyor mu? Devlet bile bu sınırlamaya, yasağa tabi iken, bireyin başka birine bunu yapmaya hakkı olabilir mi ?Düşünün;
-Annesinin ,her gün babası tarafından  şiddete maruz bırakıldığını gören,
-Kendisini düştüğü yerden kaldıran annesinin bir de  tokadını yiyen,
-Oyun oynadığı arkadaşları tarafından dövülen,
-Öğretmeninin de darp ettiği ......bir çocuktan nasıl anne-baba olmasını bekliyorsunuz ki ?Böyle bir insan küçüklükten zaten potansiyel şiddet eğilimlisi olmaz mı? 
Kadın vekilin bile şiddete maruz kaldığı bu toplumda , istatistikler öyle korkunç  ki ! Kadınların %97 si hayatında bir kez de olsa şiddet görüyor. Eşinden, babasından, erkek kardeşinden, erkek arkadaşından...Üstelik üniversite mezunları da şiddet gösterebiliyor. Yani öğretim görmüş ama eğitimden nasibini alamamış olanlar. Özellikle son zamanlarda şiddetin boyutları öyle arttı ki, ölüme varan sonuçlar  vererek hem de..
Ayrıca  bu  durum, buz dağının görünen kısmı.. Bir de henüz herkesin farkındalığına varamadığı, varsa da görmezden geldiği, önemsemediği başka şiddet türleri de var ki, fiziksel şiddetten aşağı kalır yanları yok bence.. Duygusal şiddet, ekonomik şiddet, cinsel şiddet, sözel şiddet, psikolojik şiddet.......Eğer bunları da istatistiklere dahil etsek, toplumun tamamı mağdur olur sanırım. Çünkü bu durumda kadın, erkek, çocuk  herkes buna dahil. 
Bunun çözümü kısa vadeli değil elbette. Devlet, öncelikle vatandaşına şiddet uygulamaktan vazgeçip, bireyler arası şiddete engel olmak için de ivedilikle ve etkili, kesin çözümler bulmak zorunda.İşe alınırken bile sabıka kaydı gerekmiyor mu? Ehliyet alırken nasıl sınava tabi isek, arabanın idaresi için bile eğitimden geçiyorsak, aileyi yürütmekle mükellef olacak tarafların da hadi geçtim eğitimi, sınavdan geçmeleri gerekmez mi ? Nasıl yeni evlenecek çiftler kan tahlili yaptırıyorsa,  kan uyuşmazlığını anlamak adına, ruhsal uyuşmazlığa engel olmak için, kişilik testinden geçirilemezler mi? Bir insanın şiddete eğilimli olup olmadığının 3-5 soruyla, bir kaç şekille anlaşılması bu kadar zor mudur? Bu tür bir problemi olan insana uygulanabilecek  mecburi bir  tedavi yok mudur ?
Ya toplum? Neden böyle adamları dışlamazlar? Neden onlarla teşrik-i mesaiye, sohbet etmeye, onlarla ticari ilişki kurmaya, alış veriş yapmaya, onlara hizmet etmeye devam ederler? Bir kadının yaptığı yanlışlığı ölümle cezalandıran töre, şiddet uygulayana nasıl bir ceza öngörür?
Toplumsal çöküş nasıl ki aileden başlıyorsa, eğitim de aileden başlar.. Lütfen, çocuklarınıza bir fiske atmadan büyütün onları...  Siz onlara şiddet uygulamayın ki, ileride onlar da şiddete meyilli olmasınlar...Gözünüzden sakındığınız evlatlarınızı sadece kendinizden değil, başkalarından da koruyun, sahip çıkın...
Kimbilir, belki sonraki nesiller bu zorbalıktan kurtulmuş olurlar...



13.12.2012

!!!!!




yüreğimi ateşe mi attın
yüreğime ateş mi attın
ne fark eder
ikisi de yangın





KABLOLU HAYAT



Malum devir teknoloji devri. Elektronik aletler aldı başını gidiyor. Tamam çok da şikayetçi değilim, hayatımızı kolaylaştırdıkları bir gerçek.Hani iyi bir sistemle, oturduğun yerden , kıpırdamana gerek kalmadan film izleyebilirsin, konserdeymişçesine müzik dinleyebilirsin, insanlarla tanışabilir, konuşabilir, tartışabilirsin. Merak ettiğin bir yer, öğrenmek istediğin  yemek  tek bir tıkla işte karşında. İnternet bankacılığı denen sistemle tüm işlemleri bilgisayar karşısında yapabilirsin..Bu örnekleri sayfalar dolusu çoğaltabiliriz elbette. Ama sorun şu ki, bu  mübarekler kendi kendilerine çalışamıyor !. Bu da her yerin kablo olması demek. Siyah, beyaz, gri.....Al sana huzur bulman gereken evde, takıntı yaptın mı da hep gözüne takılan, oradan oraya çekilen kablolar. Televizyon , internet , DVD , telefon....
Geçen gün  sabit telefonu iptal etmek zorunda kaldık bir sebepten.Tekrar alalım mı acaba diye düşünürken, dedim nasılsa herkesin cep telefonu var, şimdilik kalsın. Modemi de başka odaya geçirince oh bee dedim. Oda aydınlandı sanki..Sonra da üzüldüm tabi.. Bir zamanlar mektuplaşmanın unutulmaya yüz tutması nedeniyle sızlayan içim, acaba 5-10 sene sonra telefon için de  sızlayacak mıydı? Artık faceden birbirimizi dürtüp, en hayati ve en önemli haberleri  bildirimle mi alacaktık. Şu ana kadar hep uzak durduğum  twit  atmayla mı hal hatır soracaktık birbirimize...Sesimize hasret mi kalacaktık. Tonsuz, mimiksiz, ruhsuz mu olacaktı iletişimimiz..
Oysa  bir zamanlar insan ilişkileri ne kadar sıcaktı. Hatırlıyorum küçükken , komşumuz  elinde bir tepsi, içinde taze fasulye, bize gelirdi. Annemle sohbet ederken bir yandan da fasulyesini ayıklardı.Biri ev mi taşıyacak, çocuğunu mu evlendirecek , yardım edilirdi. Biri hasta mı olmuş, hemen sıcak çorba yapılır, bir kase götürülürdü. İlişkiler yüz yüzeydi.  Kimin ne derdi varsa gider bir arkadaşına, dertleşir, rahatlardı. Sırdı bazı konular, öyle ortaya saçılmazdı. Şimdi birine sinek tepse , anında face te...Kim kiminle nerede, ne yapıyor  biliyoruz .
Elbetteki gelişme olacak.Yeni gelen eskiyi tahtından edecek. Alışkanlıklar değişecek.iyi de insanın, ailenin, toplumun değişmeyen alışkanlıkları, değerleri olması gerekmez mi. Bizi biz yapan, bir birimize bağlayan olgular bunlar değil mi ? Aksi halde insan yalnızlığa itilmiş olmaz mı ?
Bilemedim...