Şener Şen ile Uğur Yücel'in rol aldığı " Eşkiya" filminin çok etkileyici bir sahnesi vardır. Uğur Yücel aldatıldığını öğrenince, soluğu otel odasında alır, sevgilisi ile aşığını öldürmek için. Eşkiya ve arkadaşları da arkasından koşarlar. Silahı doğrultur korkudan titreyen aşıkların üzerine. Eşkiya engel olmaya çalışır, kendisi gibi ömrünün en güzel yıllarını hapiste çürütsün istemez. Bırak der, değmez. Gençliğini yaktığına değmez... Uğur Yücel silahını indirir ve odadan çıkarak kapıyı kapatır. Aşıklar derin bir nefes alırlar, ölümün kıyısından dönmenin verdiği rahatlıkla..Sanki az önce ağlayan, yalvaran onlar değilmiş gibi... Sanki Azraille girdikleri savaştan zaferle çıkmış gibi.. İşte tam o anda Cumali (Uğur Yücel) geri döner, hışımla kapıyı açar ve "dan dan dan".....
....
Burçe Bahadır'ın kitabı Ölü Kadınlar Memleketi'ni duyduğumda çok heyecanlanmıştım. Yüksek lisans yapsam kesinlikle böyle bir konu seçerdim dedim kendi kendime. Kitap elime geçtiğinde açıp okuyamadım ilk anda. Hatta bilerek imtina ettim. Biliyordum içim acıyacaktı.Kendimi toplamam zaman alacaktı.
İçimdeki Eşkiya bırak okuma, değmez diyordu. Kaldıramazsın, şimdi sırası değil dağılmanın. Evet hem de hiç değildi. Yapılacak bir sürü iş vardı, vaktim azdı. Okumak neyse de , sonrasında toparlanmak uzun sürecekti . Nihayet, Cumali teslimiyetiyle ikna oldum. Okuma fikrini erteledim. Mantıklı karar vermenin rahatlığıyla pencereye doğru gidiyordum ki, kendimi masada, kitabın başında buldum . Ve dan dan dan..... okuduğum her cümle kurşundan farksızdı...
Burçe Bahadır 'ın cezaevlerindeki kocalarını öldüren kadınlar ( Suna ve Nigar) ve eşlerini öldüren kocalarla (Ahmet, Hamit, Veysel) yaptığı konuşmalardan oluşuyor kitap. En sonda da kızını kaybeden baba (Seda'nın babası) , kardeşini kaybeden abla ( Gönül'ün ablası) ile yapılan görüşmeler aktarılıyor.. (Aslında belegesel olarak çekilmiş, daha sonra kitap haline getirilmiş.) Böylelikle gazete haberlerinden farklı olarak sadece cinayet anına değil, çok öncesine odaklanıyorsunuz. Katili cinayet işleme noktasına getiren ne , maktul nasıl olmuş da kendini kurtaramamış, neden bu kadınlar öldürülüyor onu görüyorsunuz. Ailenin kadına şiddet görmeyi kader olarak, erkeğe de şiddet uygulamayı hak olarak nasıl dayattığını / kabullendirdiğini anlıyorsunuz... Tecavüzün sadece ıssız bir yerde, gece karanlık kuytularda, sokakta, tanımadıklarınızdan değil, evde, koca ( adı da yasal tecavüz bir bakıma), kayınbaba, baba, erkek kardeş tarafından da gerçekleşebildiğini görüyorsunuz.
Anladığım şu ki, cinayet sadece işleyenin değil, toplumun çoğunluğunun suçu. Çünkü bir bakıma toplum azmettirici rolünde. Cinayetler bir şekilde namus kılıfı içine sokuluyor. Artık ölmek/ öldürmek kaçınılmaz. Namussuzluğu affetmek hoş karşılanmıyor, tam tersine cezayı kesen takdir ediliyor. Mahkumların hiç pişman olmaması ise işin ayrı bir boyutu.
Kadınlar kendini, erkekler namusunu kurtarmış.
Şiddetin eğitimle çok da ilgisi yok bana göre. Sadece tarz değişikliği var. Temele indiğimizde değersizleştirme, hiçleştirme hepsi. Kadını sindirme ! Çünkü ancak bu yolla erkek toplumda kendine yer edinebiliyor, ancak böylelikle kendi yetersizliğini, aczini kamufle ediyor. Babanın takdirini kazanmanın, toplumda kahraman olmanın yolu kadını ezmekten geçiyor. Böyle bir ailede yetişen çocuklar erkekse, geleceğin şiddet yanlısı erkeği, kızsa çoktan bu çarkın bir parçası, çaresiz boyun eğeni.... Bu kısır döngü hep böyle devam ediyor.
Bu cinayetlere nasıl engel oluruz, şiddet gündemimizden nasıl kalkar, kadınlar öldürülmekten, çocuklar şiddet görmekten nasıl kurtulur derseniz, iki şekilde mümkün. Sıcak, sevgi dolu bir aile ortamı ve erdemli birer vatandaş olmayı öğreten eğitim sistemi.Ama bu iki kurum bizzat şiddetin, tecavüzün, sevgisizliğin, korkunun menşei... Yani demem o ki, başımız fena halde dertte !!!
Erkeklere; kadının köle ya da mal değil, birey olduğunu,
Kadınlara; insanca yaşama hakları olduğunu anlatmanın bir yolu olmalı.....
Erkeklere; tecavüzün veya cinayetin veya şiddetin hiçbir şekilde affedilir bir yanı olmadığını,
Kadınlara; kıskanmanın sevgi, evliliğin esaret, dayağın kocaya bahşedilmiş bir hak olmadığını anlatmanın bir yolu olmalı......
Erkeklere; şiddetin sadece fiziksel olmayıp, ekonomik, duygusal..vb. bir dolu çeşidi olduğunu,
Kadınlara; ayakları üzerinde durmayı öğrenmeleri gerektiğini birileri anlatmalı....
Elbette bunları çoğaltabiliriz. Yeter ki kadınlar ve çocuklar tellerin ardına geçmeden kendilerini güvende hissetsinler.... Yeter ki hafifletici sebepler, iyi hal tecavüz ve kadın cinayetlerinde ceza indirimine sebep olmasın , en ağır cezalar verilsin ki caydırıcı olsun...
Kitap hakkında fikir sahibi olmanız açısından bazı cümleleri alıntılıyorum. İyi okumalar, sevgiler....
- Milyar yıl önce yine sessiz yine uçsuz bucaksız yeryüzünde Adem'in Havva'ya vermiş olduğu kaburganın borcu bitmedi gitti.Şimdi Giresun'dan Hatice, Van'dan Ayşe, İstanbul'dan Emine ödemek için uğraşıp dursunlar.....
-Türkiye'nin bütün kadınları sanki Stockholm sendromundan muzdaribiz. Bizi rehin alan,tutsak eden ve nihayetinde öldüren zihniyete kendimizi emanet ediyor, sevdiğimizi zannediyor,yanından ayrılmak istemiyoruz. Kendi bileklerimizi ona uzatıyoruz, kelepçelesin diye bekliyor,işini kolaylaştırıyoruz.....
- 84 yıldan açılıp, Hamit'in yüreciğini biraz hoplatmışlar ama namustu, tahrikti, orospuluktu derken mutlu sona ulaşılmış nihayetinde.
84 yıl düşe düşe 14 yıla düşmüş işte....
- ....Dayak meselesine gelince... Erkek olmak bunu da gerektiriyor diye düşünüyor Suna. Erkekler çok çabuk sinirleniyor. Kendilerine hakim olamıyorlar. Doğaları böyle. Babası da böyleydi Suna'nın. Yine de çok severdi O'nu. Korumak istediğini bilirdi. Babası Suna'yı çok sevdiği, korumak istediği için öyle döverdi. Öğretmek için.Yoksa niye öyle bir kötülük yapar ki insan kızına. Canı acısın ister mi insan hiç kendi çocuğunun?..
-...Sesini biraz bile yükseltmeye cesaret edemeyen korkak Suna, O'na vuran birini ittirmeyi bile düşünemeyen ürkek Suna, her tartışma sonrasında yok olmayı, görünmez olmayı dileyen zavallı Suna şimdi içinde tuhaf bir zevkle bıçağı Hakkı'ya saplıyor.
- Yukarıda biri oturuyor. Hakimmiş. Nasıl yaptın diye soruyor. Biri hızlı hızlı yazıyor. Herkes telaşlı, herkes çabuk. İlk defa Suna sakin hayatında, diğerleri telaşlı.....
- Sonrası bildiğimiz telden. Haydi bir istatistik bilgi de ben vereyim. Türkiye'nin yüzde 80'inden daha farklı düşünmüyor Hamit. Erkektir gezer de tozar da diyor. Kadın evine bakacak,kocasının çocuklarının ardını toparlayacak diyor. Erkeklerin biraz daha eğitimlisi Hamit'in fikirlerini daha geniş kelime dağarcığıyla anlatabilme yetisine sahip sadece. Eğitimine göre kelimeler değişiyor. Ambiyans aynı.....
- İyice emin olmak için " namus dışında bir sebepten öldürebilir mi koca karısını?" diye soruyorum. Neyse ki öldüremezmiş. Tek sebep namus olmalı.Gerçi namus kavramının içine sokak orospuluğunun yanı sıra başkasına aşık olmak, başkasıyla mutlu olmak,boşanmak istemek, sokağa çıkmak, işe girmek, pazara gitmek, misafirlik etmek,perdeyi açmak,yemeği tuzlu yapmak, tuzu az koymak, sokakta yürürken karşıdan gelen adama bir an için bakmak, adamı kendine baktırmak, kafayı yerden kaldırmak,açık giyinmek, parfüm sürmek, çocuk doğurmak istememek,adamın ailesiyle iyi geçinmemek de girebiliyor.Bütün bu sebeplerden öldürülen kadınları gazetelerden okuduk.Bunlar dışında rahatız ama.Hala yaşayabiliriz.
- Korkup kararlarından caymaları için tek sebep var, o da cezanın uzun süreli olması. Kulaktan kulağa duyuyorlar, kahvede , sokakta birbirlerine hemencecik haber ediveriyorlar. " Öldür , on sene yatar çıkarsın" diyorlar. Ve asla yanılmıyor, hayal kırıklığına uğramıyorlar. Gerçekten de öldürüp, on bilemedin on küsur senede çıkıyorlar.
-Bir insan bu kadar yanılabilir mi? Sanki yeni çözmeye başladığını sandığı bir alfabeyi aslında bambaşka şifrelerle okuduğunu anlıyor.O işaret aslında bu demek değilmiş. O harf böyle okunmazmış. Seda'nın sahiplenme sandığı, esasında Haluk'un tahakküm etme arzusuymuş. Seda'nın ilgi saydığı, Haluk'un kıskançlığıymış. Seda'nın aşk diye kandığı aslında kendi gücünü sınamasıymış.
-" Bir evde şiddet varsa o aile her türlü dağılıyor."
- Bir yerde katil olan başka bir mekanda zavallı korkak biri haline gelebiliyor. Güç elindeyken zalim, değilken mazlum olabiliyor. İnsanoğlu çok tuhaf hakikaten. Hep elindeki kartlara göre oynuyor.
- Bir yerde katil olan başka bir mekanda zavallı korkak biri haline gelebiliyor. Güç elindeyken zalim, değilken mazlum olabiliyor. İnsanoğlu çok tuhaf hakikaten. Hep elindeki kartlara göre oynuyor.
- Tecavüz ve cinayetlerin hiçbir mazereti olmadığını öğrenmek için dünya kaç kere daha dönmek zorunda kalacak bilmiyorum...
- Bunca zaman sonra daha eşit, daha güçlü, daha özgür bir konumda olması gerekirken biz kadınlar, şimdi yaşamak, hayatta kalmak için uğraşıyoruz. Sokakta yürüyebilmek, dayak yememek,tecavüze uğramamak , satılmamak için kan döküyoruz.
-Fakir olmak, zengin olmak,eğitimli, cahil, işçi, memur, uzun kısa, güzel çirkin hiç farketmiyor. Kadın olmak yeterli bedel ödemek için bu gezegende, hele ki bizim memlekete. Yeter ki o bedeli öderken canımızdan olmayalım, ucuz kurtulalım.
- "Son sözün ne olur?" diyorum. Havva gözlerini, gözlerime dikiyor. Ama şimdi ne çenesini kaldırmış öfkeyle, ne de sinirden elleri titriyor; öyle bırakmış kendini, öyle acılı, öyle yalnız ve çaresiz: " Eğer ki bir erkek seni öldürürüm diyorsa, kadın ona inansın " diyor...
Offf, süpermiş. Stockholm sendromünden söz etmesine çok sevindim zira yıllardır hep söylüyorum bu hastalık kadınlarda çok var, bunu da tedavi etmek lazım, tv dizilerinde bile kadını zorla tutsak eden, zorla evlenen Mafiamsı ama yakışıklı, güçlü, kuvvetli erkekler ve onlara aşık olmaya hazır kadınlarla ilgili senaryolar yazıyorlar, mesela Siyah Beyaz Aşk, kadınlar bayılıyor itip kalksın, kıskansın, sert davransın hoşlarına gidiyor ama bilmedikleri şu: Bu TV dizisi, kurgu, gerçek hayat öyle değil ne güzel demiş kadın "Seni öldürmek istediğini söylerse inanın" diye. Ortalık psikopat kaynıyor, son yıllarda kedilere, köpeklere o kadar şiddet arttı ki, onlara yapan kadınlara ne yapmaz diyorum. Çünkü düşünürsek kedi, köpek en masum şeydir, çorbaya fazla tuz atmak, seni aldatmak gibi bahanelerimiz de yok onları öldürmek için ama bu kadar masum canlılara bile şiddet uygulayanlar, insana neler yapmazlar? Yani sadece kadına şiddetle kalmıyor erkekler zombileşmiş, sadistleşmiş, karısı, kızı, oğlu, anası olmazsa kediye, köpeğe şiddettini yöneltiyor. Ne yapsak bilmiyorum sokaklara "Hırsınızı bundan alın diye kırılmak üzere tabaklar, yumruk atılmak üzere mankenler mi koysak?" Yok yok bu da çare değil belki daha da kötü olur. Galiba iş doktorlara, psikologlara düşüyor, toplum hasta, özellikle erkekler hasta, topluca tedavi, terapiyi alacaklar olmayanları da kapatacaklar, ıssız bir adaya koysunlar hatta orada birbirlerini gebertsinler valla üzülürsem namerdim.
YanıtlaSilEline sağlık, kitabı okumak isterim çok güzelmiş, senin yorumuna da ekleyecek bir şey yok aslında, sadece içimi döktüm.
Müjdecim, çok güzel söylemişsin . Bir iki noktaya itirazım var. Hasta olanlar erkekler değil sadece, kadınlar da normal değil. O vahşi erkekleri yetiştiren kadınlar başta. cesaretlendiren, kabullenen, itiraz etmeyen..alıntılardaki bir cümleye dikkat et..
Sil"Dayak meselesine gelince... Erkek olmak bunu da gerektiriyor diye düşünüyor Suna. Erkekler çok çabuk sinirleniyor. Kendilerine hakim olamıyorlar. Doğaları böyle. Babası da böyleydi Suna'nın. Yine de çok severdi O'nu. Korumak istediğini bilirdi. Babası Suna'yı çok sevdiği, korumak istediği için öyle döverdi. Öğretmek için.Yoksa niye öyle bir kötülük yapar ki insan kızına. Canı acısın ister mi insan hiç kendi çocuğunun?.."
hem babasını, hem kocasını temize çeken kadının düşünce yapısını yıkmak lazım en başta...
Toplum mühendislerine çok iş düşüyor ..İnsan olana çok iş düşüyor..kadınlara çok iş düşüyor...
Çok ağır cezaları olmasından yanayım.Tvde izliyoruz adamı tutup götürüyorlar, kırk tane bahane bulup salıveriyorlar.Bazı suçların cezası çok ağır olur, affedilmeyeceği bilinirse bakın kolay kolay yapıyorlar mı..
YanıtlaSilMehtap'a katılıyorum, idam cezası olmalı. Kaldıranların 7 sülalesini ......... affedersin....idam cezası kalkınca kadın cinayetleri 10 katı arttı. Çünkü nasılsa ucunda ölüm yok, bedava yiyecek, içecek, kira vermeyecek, tv bile izleyecek ne olacak ki, belki hoşuna bile gidecek hapisane...
Silcezalar caydırıcı olmaktan çok, teşvik edici adeta... ;(
SilÇok ilginç ve çarpıcı bir kitaba benziyor... Çokça da iç acıtıcı sanırım.. Bir fırsat bulduğumda inceleyeceğim kitabı, tavsiyene sağlık ♥
YanıtlaSilhem de nasıl...hayatımda hiç bu kadar ağladığımı hatırlamıyorum kitap okurken..
Sil...dağıldım...toparlanmam gerek...yapacak ne çok işimiz var...Allahım yardım et hepimize...
YanıtlaSilnereden başlayacağını, ne yapacağını bilemiyor insan değil mi Zeynepcimm ;(
SilÇok acı... Dsha fazlasini soylemeye dilim varmiyor. Alacagim bu kitabi..
YanıtlaSilherkesin okuması gereken bir kitap..kadınlardan çok erkeklerin .
SilYüreğim sıkıştı tam da sakinleseyim diye bloğa girmişken🥊🥊🥊
YanıtlaSilah be Nardam, biz okuduklarımıza dayanamıyoruz, yaşayanlar nasıl dayansın?
Silhımm önemliymiş saaaol :)
YanıtlaSilDeep, senin takipçin çok daha fazla. kitabın adını geçirsen bir paylaşımında , okuyun, inceleyin desen ? ne kadar güzel olur...
SilO kitap bende de var ama ya ertelediğimden ya da elim varmadığımdan okumadım bir türlü.Şimdi burada görünce ve böyle de bir yazı okuyunca okumanın vakti geldi dedim.Ne güzel haklı ne doğru tespitler yapmışsın.Hepimiz bu konuda bilinçlenmeliyiz artık.Böyle gelmiş ama böyle gitmemeli...
YanıtlaSilkopyala yapıştır yapamadığım için, tek tek yazmakta zorlandığımdan kısa kestim.. yoksa dana ne tespitler var, okuyunca göreceksiniz..
SilOkumaya psikolojim yeter mi bilmiyorum....
YanıtlaSilokumalısın Calimero...
SilEşkiya filmini çok beğenmiştim.
YanıtlaSilKitapta farklı bir konuya değinmiş. Güzel gibi duruyor. Paylaşım için teşekkürler :)
Beğenilmeyecek gibi değil ki...
SilKitap gerçekten farklı bir açıdan bakmış olaylara.. Belki çok derinlere inememiş ama, alanında daha iyisi olduğunu da sanmıyorum.