8.10.2015

AVUÇLARINA YAĞSAM DAMLA DAMLA...



Yalanlarından değil, o yalanların doğru olma ihtimaline muhtaçlığımdan nefret ettim ben,
Gidişlerine değil, sensiz kalışlarımaydı öfkem..
Canımı yakan sözlerin değildi,
Onca kırgınlığıma rağmen , senden vazgeçemeyişlerimeydi isyanım...
Düşer miydim bilmiyorum avuçlarına,
Ama ben, yağmur olup yağmak istedim  damla damla..
Kalabalıklar içinde kaybolmaktan  endişelenmedim hiç..
Tek korkum, beni bulamaman,
Bulduğunda tanımaman,
Tanıdığında umursamamandı..
Kelimesiz kalmadım hiçbir zaman, söylenecek çok şeyim vardı..
Sustum...
Beni anlamamandan korktum.....


1.10.2015

.....


Hepsi siyah beyaz..Bazen uzunca bir yol, kenarları ağaçlık..Huzur, bir o kadar da belirsizlik..Merak ve heyecan celbeden..
Bazen dalgalı bir deniz.Korkunç ve insanın içini ürperten..
Kuzum nedir bu  her şeyi arkanda bırakıp gitme isteği ? 
Nereye ve neye gittiğini bilmeden ?
Kime sığınabilir , ne kadar uzaklaşabilirsin ?
Her hatırayı yanında taşırken ....
Yüreğin hala O'nun sıcacık sevgisiyle doluyken ....
......

YANILSAMA...




Bazen kenara çekilip izlemek lazım.. Uzaktan ve duyguları karıştırmadan. Bir insanı tanımanın en iyi yolu. Taşların yerinden nasıl oynadığını  görecek ve çok şaşıracakın. Tanıdığını zannettiğin insan, aslında  hayalinde oluşturduğun kalıba sığdırmaya çalıştığın, ama asla o kalıba uymayan, hataları olan, senin gibi ve senin kadar.. Ne eksik ne fazla...


24.09.2015

BAYRAM MI GELMİŞ..

Mümkün mü bilmiyorum, umudumu kaybetmek istemiyorum. Barış, huzur ve istikrar getiren bir bayram  olsun.. İyi bayramlar...

22.09.2015

YANİ....

Bir gün demiştin ki " Bir insanı çok ama çok seversin. Ama bir sözü, bir mimiği, bir tavrı  seni ondan soğutur. Bir anda her şeyin bittiğini anlarsın.."
Haklıymışsın.... Basitlik..
İnsanın değer verdikleri, anlam yükledikleri, çevresi, zevkleri, yaşam biçimi , hayata bakış açısı kalitesini de belirliyor. Bunun lüksle alakası yok. İnsanı kaliteli kılan  gittiği ya da yaşadığı yer, kılık kıyafeti değildir. Nerede olursa olsun vakur duruşu, kendine has onuru, yaşama gayesi, hedefidir. Bu nedenle eğitimi, mevkisi ne olursa olsun "öz"ündeki sefih duygulardan / arzulardan  kurtulamayan, pençesinde yok olmaya mahkumdur.
Bu demek değildir ki, insan  her anını dolu dolu yaşasın, hep ulaşmak istediği bir hedefi olsun. Elbette ki hayır. Hiç birimiz evliya değiliz, peygamber de..
Hatta hepimizin kendimize göstermekten bile çekindiğimiz zaaflarımız, yanlışlarımız, hatalarımız olabilir. Olacaktır da.. Ama kaliteli dediğim insan bu zaafıyla mücadele eder, hatalarıyla yüzleşir ve onlara savaş açar..
Ama zaafını alıp  önüne kılavuz  yaparsan.... Biter...

20.09.2015

SENİ SEVİYORUM ADAMIM...


Yok yok film tanıtımı değil  yazının konusu. Bu filmin sadece  5 dakikalık bir bölümünü izledim. Kız etrafındaki sesleri dinliyordu "Şehrin müziği var duymuyor musun ? Martıların çığlığını, otobüsün kornasını, ezan seslerini, rüzgarın hışırtısını duymuyor musun?"diyerek.
Ben de gözlerim kapatıp  etrafımdaki sesleri tek tek algılamaya çalıştım  dün. Gittiğimiz yer,  uzun ağaçlarla kaplı yüksek dağların ortasında bir vadiydi.  Derenin kenarına oturup, akan suyun şırıltısını dinlemek, sonra kuş cıvıltılarını..,  meleyen kuzuları... Sadece  sesleri dinlemek değil, kendini, ruhunu, duygularını, algını ve bedenini o an'a hapsetmek... Zamandan mekandan soyutlanıp, tek bir noktaya odaklanmak..İşte yapmak istediğim, yapmaya çalıştığım buydu. Hissetmek, kendi dışımda olanın, içime yaydığı etkiyi hissetmek.
Bir arkadaşım "  bak yazıyorum,.. şu anda.. Ben yazarken  izle ve bu ana yoğunlaş" demişti  bir konuyu anlatırken.. Her şeyi bir kenara bırakıp,  olumsuz duygulardan sıyrılıp, o an'ı tüm yalınlığı ile yaşamaya çalışmak ve unutulmaz kılmak... Keyif almak... Sadece doğanın sesiyle huzur bulmak. Evet huzur...
Mutluluk nasıl insanı coşturur ve adrenalinle  kalp atışlarını hızlandırırsa, dikey bir yoğunluk yaşatırsa, huzur da tam tersi. Suya atılan taşın yaydığı dalgalar gibi, halka halka, gittikçe büyüyen, çoğalan bir dinginlik verir insanın içine.. Huzur sükunettir.. Huzurla mutluluk  beraber olmak zorunda değildir elbette. Ama huzur mu mutluluk mu deseler, tereddütsüz huzur derim..


18.09.2015

BİR KİTAP / BİR FİLM

Saat 19.00 da buluşmak için sözleştiğim arkadaşım geç kalacağını söyleyince, bari yan taraftaki kitapçıdan  kitap alayım da boş durmayayım dedim.Gerçi yarım saat gecikecekti ama huyum kurusun ben her zaman  erken gittiğim için, en az 45 dakika bekleyecektim.
Aslında aklımda olan bir iki kitabı alma niyetiyle içeri girmiştim.  Fakat  ilk anda gözüme çarpan " Erken Kaybedenler"  ismi ile dikkatimi  çekti. Her ne kadar Emrah Serbes'in hiç bir kitabını okumamış olsam da, nette dolaşan birçok sözüne aşina idim. Kitabın arkasını okuduğumda, polisiyeden farklı olduğu yazıyordu, tereddütsüz aldım.
İlk hikayeyi bir solukta okudum. Kitabı kapadım. Yüzümde  gülümseme ,  sanki  farklı bir boyuta geçmiştim. Her hikaye  öyle sıcak, öyle içten ve öyle  samimiydi ki..Sanırım uzun zamandan beri ilk kez bir kitap beni bu kadar etkilemişti..Belki de küçük çocuklara olan sempatimden, bilmiyorum. Her hikaye erkek çocukların  dünyasından farklı bir kesit sunuyor. Galiba "polisiye kitap okumayı sevmiyorum" demekten vazgeçip , Emrah Serbes hayranı olarak diğer kitaplarını da okuyacağım..
Ve "Sefer Tası "
Bendeki Amir Khan 'la başlayan Hint filmleri sempatisi Sefer Tası ile tavan yaptı diyebilirim. İlk kez içinde dans olmayan bir film izledim. İnsanı  çeken, akıcı,  bir o kadar da  garip bir huzur ya da dinginlik veren konusu var.
Film, bazen size çok uzak, hatta hiç görmediğiniz bir insanın , iç dünyanızı , yanıbaşınızdakinden daha iyi anlayabileceğini işliyor. Ruha dokunmayı, ruhsal teması...Yalnızlığın  kimsesizlik olmadığını, bazen bırakın anlaşılmayı, sizi dinleyecek birine duyduğunuz ihtiyacı anlatıyor.
Kısacası okumanız / izlemeniz  şiddetle tavsiye olunur...