"Anne, ben büyüğünce babamı öldürcem !!!!"
Vefasızlık, sorumsuzluk, patavatsızlık, uyuşukluk vs. bunları anlarım. Bu kişilikteki insanlarla yaşamak zordur belki, uzun soluklu düşünüldüğünde. Ama şiddeti anlayamıyorum. Fiziksel, psikolojik, ekonomik ve diğer türevlerini aklım almıyor.
Bir insan hangi sebeple diğerinin bile isteye canını yakabilir ?
Nasıl olur da aşağılayabilir ?
Kendisi mükemmel midir ki; başkasının zaafiyeti, noksanlığı, geç anlaması ya da algılaması bahanesiyle saldırıda bulunabilir ? Ve bunu tekrar tekrar,vicdanı sızlamadan nasıl yapabilir ?
Bu kadar basit olmamalı ! Şiddete maruz kalan nasıl atlatamıyorsa bu travmayı,izlerini taşıyorsa ömür boyu, şiddet gösteren de kolayca sıyrılmamalı bu işten. Ben iyiliği için yapıyorum, adam olsun diye yapıyorum safsatalarına da sığınmasın boş yere...
Daha ilkokul 1. sınıfın yarısındaki oğlu okumayı sökemedi diye şiddet uygulayan, gözünden sakınması gereken evladını döven adamdır, çocuğuna bu afları söyleten.
Annelik şefkatiyle , yavrularına kıyamadığı için ayrılmak istediğinde , "seni öldürürüm" diye, eşini tehdit eden....
"Adamım" diye ortalıkta dolaşan....
26.01.2016
25.01.2016
ADRESSİZ MEKTUP...
Sevgili Mi... Son zamanlar aklıma çok gelir oldun. Sanırım kendi kendime düşünmekten, içten içe konuşmaktan yoruldum. İnsan geri bildirim almak istiyor bazen. Konuştukları, düşündükleri acımasızca eleştirilsin istiyor.Adil olmak o kadar kolay değil, özellikle kendine karşı. Olamadığım zamanlar vardır . Ama sen de bilirsin ki bilinçli olarak kayırmam kendimi. Mutlaka göremediğim, atladığım, ihmal ettiğim bir nokta vardır.
Görüşmeyeli kaç ay oldu , saymıyorum artık.Çünkü zaman kavramı anlamını yitirdi bir bakıma. Eskisi gibi acele etmiyorum. Daha bir yavaştan almaya başladım her şeyi. Ama hala takıntılarım var elbette törpülemek istediğim. Mesela, sorularıma cevap verirken kısa ve net olmayanlar karşısında gerilme yaşıyorum . O kadar kusur kadı kızında da olur elbet .
Kendime kızgınım sanırım Mi...Yani üzerinde çok fazla düşünmedim. Çok karışık bir durum bu. Olsa olsa izin verdiğim için kızmışımdır kendime. Hoşgörünün, anlayışın, empatinin fazlası hem gösterene, hem gösterilene haksızlık biliyor musun? Biliyorsundur tabi. Şimdi "kendine değer vermek" kavramı daha netleşiyor zihnimde. Daha geniş kapsamlı ele alıp, karşındakine değer vermenin de ölçüsü bu diyorum. Önemsemediğimiz insanların ne yaptığını da önemsemeyiz. Hem susmak, göz yummak,görmezden gelmek değer vermekle çelişiyor değil mi ? Bak yine kendimi aklamaya doğru gidiyor bu yol.
Me...ile buluştun mu, ( kavuştun mu ) bilemiyorum. Yürekten istiyorum mutlu olmanı. Bunun için kavuşmak şart mıdır? sorusu takıldı aklıma. Niye her şeyi sorguluyorum !!!! Can çıkmayınca huy çıkmıyor . Düz mantıkla yaşamayı öğrenmek gerek demek ki. Bazen kendimi her şeye muhalefet ederken yakalıyorum. Aslında amacım karşı çıkmak değil. Hep esnek olma ihtiyacı belki. Başka açıdan baksak, farklı düşünebilir miyiz diye sorguluyorum. Ama herkes hoşlanmıyor işte, ya da kaldıramıyor diyelim.
Mi..gidişin çok zamansızdı...
Daha paylaşılacak çok şey vardı....
......
Görüşmeyeli kaç ay oldu , saymıyorum artık.Çünkü zaman kavramı anlamını yitirdi bir bakıma. Eskisi gibi acele etmiyorum. Daha bir yavaştan almaya başladım her şeyi. Ama hala takıntılarım var elbette törpülemek istediğim. Mesela, sorularıma cevap verirken kısa ve net olmayanlar karşısında gerilme yaşıyorum . O kadar kusur kadı kızında da olur elbet .
Kendime kızgınım sanırım Mi...Yani üzerinde çok fazla düşünmedim. Çok karışık bir durum bu. Olsa olsa izin verdiğim için kızmışımdır kendime. Hoşgörünün, anlayışın, empatinin fazlası hem gösterene, hem gösterilene haksızlık biliyor musun? Biliyorsundur tabi. Şimdi "kendine değer vermek" kavramı daha netleşiyor zihnimde. Daha geniş kapsamlı ele alıp, karşındakine değer vermenin de ölçüsü bu diyorum. Önemsemediğimiz insanların ne yaptığını da önemsemeyiz. Hem susmak, göz yummak,görmezden gelmek değer vermekle çelişiyor değil mi ? Bak yine kendimi aklamaya doğru gidiyor bu yol.
Me...ile buluştun mu, ( kavuştun mu ) bilemiyorum. Yürekten istiyorum mutlu olmanı. Bunun için kavuşmak şart mıdır? sorusu takıldı aklıma. Niye her şeyi sorguluyorum !!!! Can çıkmayınca huy çıkmıyor . Düz mantıkla yaşamayı öğrenmek gerek demek ki. Bazen kendimi her şeye muhalefet ederken yakalıyorum. Aslında amacım karşı çıkmak değil. Hep esnek olma ihtiyacı belki. Başka açıdan baksak, farklı düşünebilir miyiz diye sorguluyorum. Ama herkes hoşlanmıyor işte, ya da kaldıramıyor diyelim.
Mi..gidişin çok zamansızdı...
Daha paylaşılacak çok şey vardı....
......
22.01.2016
DENEME .. BİR - Kİİİ..
Kaç gündür gelip yazmak istiyor ama nasıl başlayacağımı bilmiyordum. Hala da bilmediğim için, saçmalarsam yapacak bi'şey yok. Zaten uzak kaldığım bu zaman zarfında, kimlerle muhatap oldum, nasıl konuştum, neler konuştum bir bilseniz.!
Geçen hafta taziyeye gittiğimde, " bir birimizi hiç kırmadık, hiç kötü laf etmedik " dedi, 55 yıllık hayat arkadaşını ebediyete uğurlayan kadın.. Vay be dedim, bunu hayatımda ikinci kez duyuyorum, ilkinde nezaket icabı, naiflikten kaynaklanan bir söz demiştim ama, aslı var galiba..İmrendim mi? hayır. Sadece şaşırdım. Tartışma yoksa ilişki de yok bana göre. Ya da ben kendimi öyle avutuyor(d)um. İnsan eşiyle, hayat arkadaşıyla, sevdiğiyle.. tartışmadan nasıl bir ömür geçirir ki ? Neyse, anlatmak istediğim bu değildi zaten. Ama son dönem aynen böyleyim. konudan konuya atlıyor, başlangıç noktasını zor buluyorum . Geçen arkadaşım " sende dikkat dağınıklığı mı var" dedi. Var var, hem de nasıl...
Annemi hatırladım işte o gün. Sanki daha 3-4 ay olmuş gibi geliyordu ama meğer tam 9 ay olmuş. Zaman çok hızlı ilerliyor. Şu yokluk / boşluk meselesi işte...
Finaller bitti ve ben yine bütünlemeye kal(a)madım. Cidden üzülüyorum. Kalsam daha berbat üzüleceğimi biliyorum ama en azından enikonu öğrenirdim. Bu bitsin, söz üçüncü üniversitemi daha ciddiye alacağım :)) Ama bu okul sayesinde çok güzel insanlarla tanıştım.Tıpkı blog sayesinde tanıdığım güzel insanlar gibi.
Bu gecelik bu kadar...
Zaten deneme yazısıydı..
Muhtemelen silinir sabaha ...
Geçen hafta taziyeye gittiğimde, " bir birimizi hiç kırmadık, hiç kötü laf etmedik " dedi, 55 yıllık hayat arkadaşını ebediyete uğurlayan kadın.. Vay be dedim, bunu hayatımda ikinci kez duyuyorum, ilkinde nezaket icabı, naiflikten kaynaklanan bir söz demiştim ama, aslı var galiba..İmrendim mi? hayır. Sadece şaşırdım. Tartışma yoksa ilişki de yok bana göre. Ya da ben kendimi öyle avutuyor(d)um. İnsan eşiyle, hayat arkadaşıyla, sevdiğiyle.. tartışmadan nasıl bir ömür geçirir ki ? Neyse, anlatmak istediğim bu değildi zaten. Ama son dönem aynen böyleyim. konudan konuya atlıyor, başlangıç noktasını zor buluyorum . Geçen arkadaşım " sende dikkat dağınıklığı mı var" dedi. Var var, hem de nasıl...
Annemi hatırladım işte o gün. Sanki daha 3-4 ay olmuş gibi geliyordu ama meğer tam 9 ay olmuş. Zaman çok hızlı ilerliyor. Şu yokluk / boşluk meselesi işte...
Finaller bitti ve ben yine bütünlemeye kal(a)madım. Cidden üzülüyorum. Kalsam daha berbat üzüleceğimi biliyorum ama en azından enikonu öğrenirdim. Bu bitsin, söz üçüncü üniversitemi daha ciddiye alacağım :)) Ama bu okul sayesinde çok güzel insanlarla tanıştım.Tıpkı blog sayesinde tanıdığım güzel insanlar gibi.
Bu gecelik bu kadar...
Zaten deneme yazısıydı..
Muhtemelen silinir sabaha ...
28.11.2015
....
Çok uzun zaman olmuş yazmayalı. Sanırım bir süre daha devam edecek bu suskunluk. En azından sizleri okumaya çalışacağım elimden geldiğince. Kendi kendime konuşmaktan, kağıda/ klavyeye dökecek bi'şeyim kalmıyor ne yazık ki. Gidişat hiç iç açıcı değil, gelecek endişe verici. Umutlu olmak çok zor.
5.11.2015
HADDİMİ BİLEMEDİM
Sabahın köründe radyo dinliyorum..
Bir kanala denk geldim, ismi lazım değil. Hoş lazım olsa da bilmiyorum, rast geldi işte. Bir muhterem zat konuşuyor. Diyor ki " kadının eşine ismiyle hitap etmesi mekruhtur". Sebeplerini sıralıyor bir bir. Eh kabul edilebilir az biraz zorlasan.
İçimi garip bir sevinç kaplıyor. Hatta huzur sayılabilir az biraz zorlasan.
Çok şükür diyorum. Çok şükür. Bizi yaradana hamd olsun. Kurdu kuşu yaradana, her gün güneşi doğurana...
Kabusta mıydım da uyandım, uyudum da rüyamı görüyorum. Hangi ara bu hale geldik de kaçırdım. Demek tüm dertler bitti, yurdum insanı mutlu mesut. Ne çalan var ne çırpan.Ne haksızlık ne de zulüm. Analar ağlamıyor, her gün insanlarımız ölmüyor,şehit haberleri mazi olmuş, gençlerin umudu tükenmemiş. Her doğan gün içimizi aydınlatıyor. Kravat taktı diye, 14 yaşındaki kızı hamile bırakan .... işte burada kelimeyi size bırakıyorum. İşte o hayvan desem hayvanlara hakaret olacak mahluk iyi halden indirim falan almamış. Kimse kimseyi kırmıyor, düşene el uzatılıyor. Hani cennetteyiz sayılabilir biraz zorlasan.
Tek kusurumuz ismen hitap kalmış. Onu da halletsek her yer gülistan...
Bitlenmiş saça gül konduruyoruz.
Oysa dinin toplum hayatında düzenleyici, teskin edici, doğru yere sevk edici, insanı eğitici, hayatı yaşanabilir kılıcı, güzelleştirici etkisi olması gerekirken, hele hele bırakın dini, İnsanlıktan uzaklaştığımız bu günlerde fonksiyonu ayrıntılarla uğraşmak olmamalı. Boşanmaların hızla arttığı, devam eden evliliklerde huzurun, sevginin, saygının kalmadığı, ite kaka gittiği bu dönemde Ahmet yerine bey desen ne olur, ağam desen ne fark eder ?
Önce sevmeyi anlat bana. Saygının çerçevesini çiz. Yüzüme vur eksikliklerimi, hatalarımı anlat. Ne zaman bu hale geldik, neden insanlıktan uzaklaştık, nedir bu içimizdeki öfke, kin,nefret, hırs. Yok mudur bunları içimizden, beynimizden, ruhumuzdan atmanın yolları. Öyle şeyler söyle ki evime koşarak geleyim, geleni kucaklayarak karşılayayım. Her gün yanımdakine şükredeyim, yanımdaki dünyamı aydınlatsın. Huzurla koyayım başımı yastığa, gülerek uyanayım, hayata daha bir sıkı sarılayım.
Derdimiz ölüm olsun, o da ihtiyarlıktan olsun.
Bir kanala denk geldim, ismi lazım değil. Hoş lazım olsa da bilmiyorum, rast geldi işte. Bir muhterem zat konuşuyor. Diyor ki " kadının eşine ismiyle hitap etmesi mekruhtur". Sebeplerini sıralıyor bir bir. Eh kabul edilebilir az biraz zorlasan.
İçimi garip bir sevinç kaplıyor. Hatta huzur sayılabilir az biraz zorlasan.
Çok şükür diyorum. Çok şükür. Bizi yaradana hamd olsun. Kurdu kuşu yaradana, her gün güneşi doğurana...
Kabusta mıydım da uyandım, uyudum da rüyamı görüyorum. Hangi ara bu hale geldik de kaçırdım. Demek tüm dertler bitti, yurdum insanı mutlu mesut. Ne çalan var ne çırpan.Ne haksızlık ne de zulüm. Analar ağlamıyor, her gün insanlarımız ölmüyor,şehit haberleri mazi olmuş, gençlerin umudu tükenmemiş. Her doğan gün içimizi aydınlatıyor. Kravat taktı diye, 14 yaşındaki kızı hamile bırakan .... işte burada kelimeyi size bırakıyorum. İşte o hayvan desem hayvanlara hakaret olacak mahluk iyi halden indirim falan almamış. Kimse kimseyi kırmıyor, düşene el uzatılıyor. Hani cennetteyiz sayılabilir biraz zorlasan.
Tek kusurumuz ismen hitap kalmış. Onu da halletsek her yer gülistan...
Bitlenmiş saça gül konduruyoruz.
Oysa dinin toplum hayatında düzenleyici, teskin edici, doğru yere sevk edici, insanı eğitici, hayatı yaşanabilir kılıcı, güzelleştirici etkisi olması gerekirken, hele hele bırakın dini, İnsanlıktan uzaklaştığımız bu günlerde fonksiyonu ayrıntılarla uğraşmak olmamalı. Boşanmaların hızla arttığı, devam eden evliliklerde huzurun, sevginin, saygının kalmadığı, ite kaka gittiği bu dönemde Ahmet yerine bey desen ne olur, ağam desen ne fark eder ?
Önce sevmeyi anlat bana. Saygının çerçevesini çiz. Yüzüme vur eksikliklerimi, hatalarımı anlat. Ne zaman bu hale geldik, neden insanlıktan uzaklaştık, nedir bu içimizdeki öfke, kin,nefret, hırs. Yok mudur bunları içimizden, beynimizden, ruhumuzdan atmanın yolları. Öyle şeyler söyle ki evime koşarak geleyim, geleni kucaklayarak karşılayayım. Her gün yanımdakine şükredeyim, yanımdaki dünyamı aydınlatsın. Huzurla koyayım başımı yastığa, gülerek uyanayım, hayata daha bir sıkı sarılayım.
Derdimiz ölüm olsun, o da ihtiyarlıktan olsun.
16.10.2015
BİLİNMEYEN BİR KADININ MEKTUBU
Uzun süredir arayıp bulamadığım kitaplar için son çare olarak netten sipariş vermek isterken, bir kitap çıktı karşıma.Meçhul Bir Kadın'ın Mektubu..Bu kitabı bir arkadaşımın paylaşımlarında görmüştüm ve dikkatimi çekmişti. Kitabı bir solukta okudum..
Sanırım 2 sene önce idi. Kürk Mantolu Madonna çok hoşuma gidince, kendimce üçlü bir seri oluşturup, 2 farklı milletten, 2 farklı yazarın kaleminden , aşkı anlatan kitapları da okumuştum ardı sıra.. Kör Baykuş ve Kırık Kanatlar. Her 3 kitabın kendine has anlatımı var elbette. Ama son okuduğum Meçhul Bir Kadın'ın Mektubu adeta beni büyüledi.
Aslında kitaptan ziyade uzun bir öykü kıvamında. 1-2 saatte bitecek türden. Başlar başlamaz beni içine çekip alan, bittiğinde farklı bir boyuttan hayata bakıyormuş hissi yaşatan bir öykü.
Bitirince netten yorumlara baktım. Tabi ki yine " hıh ne anlarsınız siz aşktan " dedim .
Neymiş saplantıymış, birine böyle bağlanmak normal değilmiş, obsesif bir kişilikmiş.Kesinlikle katılmıyorum. Bu hastalık değil, saf aşk. İşte artık türüne pek rastlanmadığından günümüzde, böyle yaftalamak işine geliyor insanların...
Daha önce okuduğum bir kitapta mealen " Aşk insanı mutlu eder, çoğaltır, besler. Hayat enerjisi verir. İnsanı üzen bir duygu aşk olamaz" diyordu. O zamanlar anlam verememiştim. Nasıl olur da aşk insanın içini acıtmazdı ki. Aşık olan, maşukunu hep yanında isterdi. Özlem çekerdi, paylaşmak istemez, kıskanırdı. Hep kendisiyle ilgilensin, hep değer versin, öncelik hep onda olsun isterdi.
Bu hikayeyi okuyunca anladım ki, aşk emekle iktifa etmiyor . Emeğin yanında sabır istiyor, beklemeyi , paylaşmayı, O'nun mutluluğuyla mutlu olmayı öğretiyor. Asıl sorun sahiplenmeye, hayatına karışmaya başladığında ortaya çıkıyor. Ve aşk boğuyor böyle durumlarda. Nefes almak, kaçmak kurtulmak istiyor insan..
Aşık , maşukuna liman olmayı bilendir.
Aşık, maşukuna şahsi bir yaşam alanı bırakandır.
Aşık, sahip olmadan ait olandır.
Aşık, sorun çıkaran değil, huzur verendir.
Gözden ırak olan, gönülden de ırak olur sözüne inat, aşık görmese de , dokunmasa da, konuşmasa da sevmeye devam edendir. Çünkü aşk, zaman ve mekanı aştığınızda ortaya çıkan güçlü bir duygudur. Tenin, tensel hazzın ötesinde ruhların yakınlaşması, birlikteliği, uyumu, çekimidir.
Aşk, ömrü biçilemeyendir.
Aşk dünyalık değil, sonsuzluğa uzanan duygu yoğunluğudur.
Aşk, yük olan değil, yükü hafifletendir.
Aşk, tüm sorunların, sıkıntıların, dertlerin arasında durup dinlendiğimiz, kendimize geldiğimiz sığınaktır.
Gerisi basit bir etkileşim, hoşlanma, heyecandır..
Sanırım 2 sene önce idi. Kürk Mantolu Madonna çok hoşuma gidince, kendimce üçlü bir seri oluşturup, 2 farklı milletten, 2 farklı yazarın kaleminden , aşkı anlatan kitapları da okumuştum ardı sıra.. Kör Baykuş ve Kırık Kanatlar. Her 3 kitabın kendine has anlatımı var elbette. Ama son okuduğum Meçhul Bir Kadın'ın Mektubu adeta beni büyüledi.
Aslında kitaptan ziyade uzun bir öykü kıvamında. 1-2 saatte bitecek türden. Başlar başlamaz beni içine çekip alan, bittiğinde farklı bir boyuttan hayata bakıyormuş hissi yaşatan bir öykü.
Bitirince netten yorumlara baktım. Tabi ki yine " hıh ne anlarsınız siz aşktan " dedim .
Neymiş saplantıymış, birine böyle bağlanmak normal değilmiş, obsesif bir kişilikmiş.Kesinlikle katılmıyorum. Bu hastalık değil, saf aşk. İşte artık türüne pek rastlanmadığından günümüzde, böyle yaftalamak işine geliyor insanların...
Daha önce okuduğum bir kitapta mealen " Aşk insanı mutlu eder, çoğaltır, besler. Hayat enerjisi verir. İnsanı üzen bir duygu aşk olamaz" diyordu. O zamanlar anlam verememiştim. Nasıl olur da aşk insanın içini acıtmazdı ki. Aşık olan, maşukunu hep yanında isterdi. Özlem çekerdi, paylaşmak istemez, kıskanırdı. Hep kendisiyle ilgilensin, hep değer versin, öncelik hep onda olsun isterdi.
Bu hikayeyi okuyunca anladım ki, aşk emekle iktifa etmiyor . Emeğin yanında sabır istiyor, beklemeyi , paylaşmayı, O'nun mutluluğuyla mutlu olmayı öğretiyor. Asıl sorun sahiplenmeye, hayatına karışmaya başladığında ortaya çıkıyor. Ve aşk boğuyor böyle durumlarda. Nefes almak, kaçmak kurtulmak istiyor insan..
Aşık , maşukuna liman olmayı bilendir.
Aşık, maşukuna şahsi bir yaşam alanı bırakandır.
Aşık, sahip olmadan ait olandır.
Aşık, sorun çıkaran değil, huzur verendir.
Gözden ırak olan, gönülden de ırak olur sözüne inat, aşık görmese de , dokunmasa da, konuşmasa da sevmeye devam edendir. Çünkü aşk, zaman ve mekanı aştığınızda ortaya çıkan güçlü bir duygudur. Tenin, tensel hazzın ötesinde ruhların yakınlaşması, birlikteliği, uyumu, çekimidir.
Aşk, ömrü biçilemeyendir.
Aşk dünyalık değil, sonsuzluğa uzanan duygu yoğunluğudur.
Aşk, yük olan değil, yükü hafifletendir.
Aşk, tüm sorunların, sıkıntıların, dertlerin arasında durup dinlendiğimiz, kendimize geldiğimiz sığınaktır.
Gerisi basit bir etkileşim, hoşlanma, heyecandır..
8.10.2015
AVUÇLARINA YAĞSAM DAMLA DAMLA...
Yalanlarından değil, o yalanların doğru olma ihtimaline muhtaçlığımdan nefret ettim ben,
Gidişlerine değil, sensiz kalışlarımaydı öfkem..
Canımı yakan sözlerin değildi,
Onca kırgınlığıma rağmen , senden vazgeçemeyişlerimeydi isyanım...
Düşer miydim bilmiyorum avuçlarına,
Ama ben, yağmur olup yağmak istedim damla damla..
Kalabalıklar içinde kaybolmaktan endişelenmedim hiç..
Tek korkum, beni bulamaman,
Bulduğunda tanımaman,
Tanıdığında umursamamandı..
Kelimesiz kalmadım hiçbir zaman, söylenecek çok şeyim vardı..
Sustum...
Beni anlamamandan korktum.....
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)