8.05.2014

........

Kimi söylediklerine üzülür, kimi söyleyemediklerine...
Yani...
Konuşsan da bir, sussan da bir...


7.05.2014

YOL NEREYE BEN ORAYA......


Bi'şey olsa diyorum bazen... Tam tanımlayamadığım bi'şey...
Kavşak gibi, köşe gibi, dönemeç gibi...
İşte ordan kıvrılıversem, bilmediğim bir yere doğru... Neresi olduğu , nereye gittiği çok da mühim değil... ...
Herşey ve herkes arkamda kalıverse...
Dertler , sıkıntılar, dert verenler , canımı sıkanlar... Üzüntüler ve kederler...
Hepsi  kayboluverse.....


......

"Biliyorsun değil mi ? " dedi.Sessizce " evet " dedim..
Oysa bilmiyordum..
Bilmediğim için de, ağır aksak gidecekti her şey..


.........

Sonunu getiremeyeceğin yola , ne kadar gitsem kârdır diyerek düşme....
Bazen geriye dönüş  mümkün olmaz da, öylece kala kalırsın...


6.05.2014

.........

Kadının özgürlüğü, kadın hakları, kadının kişiliğini kazanması, kadına değer verme, saygı duyma, kadının çalışması, toplumda hakettiği  yeri alması....... söz konusu olduğunda , mangalda kül bırakmayan, atıp tutan  en demokrat erkekler bile, kendi eşleri, sevgilileri, arkadaşları ( kendi kadınları ) söz konusu olduğunda,  her türlü siyasal, ideolojik kimliklerini,  ilkelerini, düşüncelerini.... bir kenara bırakıp,  ilkel erkek benliğine dönebiliyorlar...
( lütfen genellemelerden kaçınalım sayın Telve,  hiç yakışıyor mu size  ...)


RUH VE BEDENİN SENKRONU....

Disiplin-Hüzün Keder Ve

Hiç ummadığı bir anda karşına çıkmış, ışık hüzmesi gibi hayatına dalıvermişti genç adam.. Kelimeleri ustalıkla kullanırken, sanki yer çekiminden kurtulmuş gibi  ruhunun hafiflediğini hissetmişti. Anlattığı hikayelerle bambaşka bir aleme dalmıştı. Bazen, odanın bir köşesine sinip, boy boy yer yatağında sıralanmış 5 kardeşe masal anlatan anacığını dinlemiş, bazen de sofralarına konuk olup, kendisine ikram edilen, yemeğin en güzel yeriyle hem karnını hem ruhunu doyurmuştu...
Başka bir havası vardı, şimdiye kadar hiç kimsede hissetmediği..Çok iyi gözlemciydi genç adam. Anlattığı her sahne,   filmden bir kare gibi canlanıyordu zihninde. Hiç bir ayrıntıyı unutmuyor, yaşadığı her anın hakkını verdiği kolayca anlaşılıyordu..
Ayakları yerden kesilirken, beyninde  şimşek etkisi yaratan soruyla kendine geldi.. Onun neden böyle güzel anıları yoktu? Bir insanın hayatı   alaca karanlık kuşağı gibi geçmiş olamazdı.
Evet eksik olan bir şeyler vardı, zaten her zaman hissettiği, ama bir türlü adını koyamadığı...
Her şeyi  ve herkesi  arkada bırakıp, kendi kabuğuna çekildi..
Sabaha karşı  dünyayla birlikte onun da ruhu aydınlanmaya başlamıştı...
Sorununun ne olduğunu anladı...
Şimdiye kadar defalarca sarfettiği " kendi hayatıma seyirci gibiyim, olaylara müdahale edemiyorum" ya da " kendi hayatıma kirli bir pencerenin ardından bakar gibiyim"  cümlelerinin sebebini de çözdü...
Bedeni ile ruhunun senkronu yoktu !!!
Beden  olayların içinde ve hep ileri giderken, ruhu arkadan, çok arkadan geliyordu.. Çünkü geçmişi kapanmamış hesaplarla doluydu.. Biriyle baş edemeden  bir diğeri  çıkıyordu ortaya.. Artık yetişemiyordu.. Ne geçmişini kapatabiliyor, ne de bu anı yaşayabiliyordu..
Oysa insan " anı" yaşamalıydı. Gününü gün etmek gibi değil !!! O an nerede ve kiminleyse   bedeniyle, beyniyle, ruhuyla ve tüm duygularıyla orada olmalıydı. Birine bir şey anlatırken, ya da birinden bir şeyler dinlerken, o an  hayattaki en önemli konu konuşuluyormuşçasına...... Bir iş yaparken   en büyük hazzı alıyor ya da  dünyayı kurtarıyormuşçasına kendini vermeliydi.  Seyrettiği manzara, sanki bu dünyada göreceği en son güzellikmişçesine bakmalıydı..
Ama bunu asla başaramamıştı  O..... Ruhu ve bedeni iki düşman gibi ayrı ayrıydı.. El ele kol kola olmamışlardı hiç..


4.05.2014

......

Bana kalbinde yer aç demiyorum ...
Gel , kalbimde sana açtığım yere sahip çık diyorum ...


2.05.2014

SEV ÇOK SEV....

Sen ne kadar çok seversen sev, yetmeyecek ..
Ama yine de sev,
Çok sev  ....



29.04.2014

.......

Bana göre,
Gözünü kırpmadan adam öldürenle,
Vicdanı sızlamadan kalp kıranın halet-i ruhiyesi arasında,
Nicelik olarak değil belki,
Ama nitelik olarak hiç bir fark yoktur.


.........



.........Yok yok hayır.Hiç bir zaman suçlamadım ben seni. Hiç bir şey de istemedim senden. Bunu  biliyorsun.
Söylersen dinledim,sustuysan bekledim,  gittiysen  özledim, geldiysen sevindim.. ..
Ama senden hiç bir şey istemedim...
Verdiklerinle yetindim..
Vermeyi esirgediğin zamanlarda da sabrettim...
Ama hiç isyan etmedim...
Hatta istedim ki,  huzur bul yanımda..
Hiç kimselerde  bulamadığın ne varsa,
Ben vereyim sana...
İşte bunu anlatmak çok zor...
Hani, sabah, daha güneş doğmadan, ama ortalık ışımışken, dingin bir uykudan  uyanıp, açık pencerenin önünde   o tertemiz havayı içine çekerken,
Islak toprağın  ya da üzerine çiy düşmüş çiçeklerin kokusuyla başı dönen,
Gözlerini kapatıp, şakıyan kuşların cıvıltılarını  dinleyen  o insanın  ruhunda hissettiği huzur var ya...
İşte o huzuru vermek istedim ben sana....
Yapamadım belki,  ama istedim....
Elimden gelen tek şey, seni sevmekti...
Ve  hakettiğin gibi  seni sevdim....

28.04.2014

Sen daha çok beklersin  " özledim " deyip  kapına dayanmamı ....
Her an kalbimde, beynimde, aklımda , ruhumda seninle dopdoluyken, ben seni nasıl özleyeyim ?
Senden ayrı kalmıyorum ki, kavuşacağımız anı düşleyeyim  ?


25.04.2014

..........
Sonra işte, her şey anlamını yitiriyor  birden. Ya da sıradanlaşıyor.  Ne kadar safmışım diyorsun,  pembe gözlük takmışım hep, inanmışım,  güvenmişim.... Tutup kendini dibe batırıyorsun kısacası.  Ohoo, senin bana yaptığın ne ki diyorsun kendi kendine. Bak sen şimdi gör, bir insan dibe nasıl batırılırmış deyip,  yükleniyorsun acımasızca.. En ağır lafları söylüyorsun kendi kendine. Aynanın önüne falan da geçmen gerekmiyor. Yolda yürürken, işini yaparken, otobüs beklerken, hatta bir film izlerken..... Hangi taraftan saldırsan yetmiyor, tatmin olamıyorsun.  Darağacında sallandırsan ruhunu, hani belki bir nebze rahatlayacaksın...Öyle demeseydim, şöyle yapmasaydım...lar havada uçuşuyor. Hiç doğru bir hamle bulamıyorsun, tüm iyiniyetine rağmen üstelik.
Oysa moda çok farklı bugünlerde. Müthiş bir "self servis"  furyası var. Kendini seviyor insanoğlu.  Bu sevginin gölgesinde her daim aklıyor kendini. İşin içinden çıkamamak gibi bir durumu yok üstelik. Her durum ve şartta haklı çıkmayı beceriyor. Zaten kural belli, haklı çıkamadığı durumlarda , " mutlaka O bi'şey söylemiştir de ben ondan böyle davranmışımdır"  kuralı  geçerli. Neticede ağır tahrik varsa, beraat kaçınılmaz yani. Hatta tutup kendini,   alnından öpüveriyor malum, insanoğlu....
Kendine gösterdiği müsamahanın zerresini başkaları için  kullanmıyor. Hep kendine cömert.  Ama başkasının  tek bir  hatasına tahammülü yok. Hele bir açığını bulmasın, yerden yere vurmakta hiç çekinmiyor. Kusursuz ya kendisi ne de olsa. Hiç  hatası yok ya, hatta küçük dağları yaratmışlığı bile vaki ya..
Yalnız kaldıkça daha çok seviyor kendini insanoğlu. Elinde kalan son kaleyi de teslim etmemek için canını dişine takıyor.
Ve kendine sarıldıkça, daha çok yalnızlaşıyor, çünkü başkasına yer kalmıyor....
Yalnızlaştıkça daha saldırgan oluyor...
Daha acımasız...
Daha kırıcı....


22.04.2014

.........



Artık elim ne kaleme gidiyor, ne kağıda...
Söylenecek ne kaldı ki aramızda?
Hoş biz söyleyemediklerimizde anlaştık hep...
Duygularımız, hayallerimiz  sustuklarımızda  gizliydi...
Sen bana baktığında içim titrerdi...
Sevdam,  gözlerimden alev alev  dökülürdü de ,
Hiç bir  kelimeye itimat etmez,
Hiç birine bürünmezdi...
Şimdi her şey öksüz, her şey yarım...
Buğulu bir camın ardında hayat,
Öylesine yabancı, öylesine hüzünlü..
Ve nefes alışlarım bile  dermansız
Şimdi anlıyorum,
Sevdaya değil, derde düşmüş bu yüreğim..
Tabip yok, merhem  yok, hastalık amansız...



21.04.2014

Takibe almak istediğim bloglar var ama bir türlü takibe alamıyorum, hata oluştu sonra dene diyor... sonrasında da olmuyor..
Yorum yazmak istiyorum,  yoruma basıyorum, bu blog davetli okuyuculara açık, sen davet edilmemişsin ki ezik diye bir yazı çıkıyor, ( bknz. insan yavrusu mesela)  öyle bir sorun olsa, yazıyı da okuyamamam lazım...
Fena geriliyorum söyliyeyim....


15.04.2014

........

Günler sonra nihayet her şey yoluna giriyor yavaş yavaş.. 3 gün gibi kısa ancak oldukça yoğun geçen hastane serüveninden sonra tam eve geldim, rahat edeceğim derken, gribe yakalanmam kötü oldu. Üstelik benim gibi birinin ( bronşiyel astımlı)  grip olması demek  ,  hani neredeyse ölümle burun buruna gelmesi  gibi bi' şey.. Nefes alamıyorum, öksürük tutacak diye ödüm kopuyor, zira öksürünce sanki ciğerlerim yerinden oynuyor...
Şimdi iyiyim.
Sanırım yarına olmadı  öbür güne hiç bi'şeyim kalmayacak..
Kendimi ne kadar ihmal ettiğimin farkına vardım. Sağlığımın kıymetini şimdi daha iyi anlıyorum..
Her şey bir yana,  hatta 3 gün içinde  en az 15 kez kan almalarını, karnımdan 2 iğne vurmalarını  geçtim, acil servis tuvaletinin o pisliğini gördükten sonra,   bir daha oralara düşmek mi, tövbe diyorum. Bu kadar pis ve mikroplu bir yerde sağlık kazanılır mı,  yoksa kayıp mı edilir, tartışılır bence.  Sağlam girenin hasta çıkacağından eminim ..Kos koca Ege Üniversitesi !!!
Benim için endişelenen, iyi dilek ve temennilerini ileten herkese çok teşekkür ediyorum...İyi ki varsınız :)



8.04.2014

Olaylar dehşet verici hızla ilerliyor. galiba  yakında kendimi , kendimin  helvasını yerken bulacağım :) şu an koroner yoğun bakımdayım ve ne işim var burada diyorum ... anjiyo söylentileri ve lokal anestezinin bana verdiği korku....tamamen uyutun da ne yapacaksanız yapın be kardeşim...
Anlayacağınız üzere bir  süreliğine yokum . yani umarım öyle olur ve geri dönebilirim.. ha bu arada dün kalp krizi şüphesiyle acile geldim ve yine  yalnızdım . artık şundan eminim, ben kesin yapayalnız öleceğim ....

7.04.2014

KALBİME İYİ BAK....

Her şey  soğuk bir kış sabahı başladı...Belki önceden   farketmeliydim...Basiretim bağlanmış demek ki, mutlu mesut yaşarken , kader de ağlarını  sinsi sinsi örüyormuş meğer ..
Uykudan uyanıp, susadığımı farkettiğimde dolabın  dibinde bittim hemen.. Bardağı doldurdum, gerisini hatırlamıyorum... Bir anda yerde buldum kendimi.  Zira beni o halde bulacak kimse yoktu evde, iş mecburen bana düştü...
Bayılmışım zaar. hayatımda ilk defa. Kör talih, naz yapacak birileri olsaydı bari etrafımda. Niye yalnız yakaladın  beni..
İnsan üstü bir düşme yeteneğine sahipmişim ki, bardağı kurtarmışım :) , kemiklerimi de kırmamışım..İşte  o günden sonra fabrika ayarlarıma dönmek nasip olmadı bir türlü..Hep başta bir ağırlık, ensede ağrı.. Görmezden ,, duymazdan gelsem de ı ıhhh... Ölçüyorum, borsa gibi bi tavan yapıyor, bi normale  iniyor. Baktım olacak gibi değil, doktora gittim. Kronik kansızlıktan mütevellit, damarlarımdaki hepi topu 5 tüp kadarcık kanımın 4 tüpünü verdim.  Hemşireye bitti mi diyorum, zira bakamıyorum, baksam  çığlığı kopartacağımdan eminim. son üç- iki- bir tüp derken, neyim varsa çekti insafsız.. Sonra ekoydu, ekgeydi, efor testiydi derken, doktor aldı sonuçları eline.Aldı almasına da pek bi ketum çıktı. "neyim var"  diyorum , "Var bişeyler" diyor. Olduğunu ben de biliyorum be mübarek. Yoksa kara kaşına kara gözüne çıkmadım ki karşına... Kaç gün ömrüm kaldı pazarlığına da girecek değilim... Holter takılıp, kalp ritmim, tansiyonum 24 saat boyunca ölçülecekmiş, ilaçlı damar filmim çekilecekmiş ( sintigrafi gibi bi'şey sanırım ) Ondan sonra değerlendirecekmişiz. E o zamana kadar ben meraktan ölmez miyim ?
Ertesi gün sinirime yenilip, gittim  hastaneye. Aldım sonuçları, oturdum her şeyi bilen amcanın karşına.. Raporda yazan mitral yetmezlik neymiş, araştırdım..
Şimdi efendim, kısacası, iyi kapanmayan kapakların yüzünden, bir kısım kan, büyük dolaşıma gitmek yerine sol atrium ile sol ventrikül arasında evcilik oynar gibi, gidip geliyorlarmış.Bu da beni yoruyormuş. Muhtemelen, merkezi sistem bu isyan karşısında sinirleniyor, öfkeleniyor, kendisini  beceriksiz hissedince, bana yorgunluk olarak geri dönüyor. Zaten kımıl zararlısı gibi ortalıkta dolanmamdan anlamalıydım. ( Sanki önceden Süreyya Ayhan'dın da... pehhhh )
Hani miskinleri anlatırken derler ya," o kadar tembeldirler ki, yangın çıksa, kaçmak ya da söndürmek yerine, alevler yaklaşsa da sigaramı yaksam " rahatlığında  olurlarmış.. Son zaman bende sigarayı aleve uzatacak hal de yoktu. Dumanı içime çeksem kafiydi..
Yarından itibaren hastaneleri mesken tutacağım ne yazık ki... Üstelik bir hafta sonra sınavlarım da başlıyor.   Doruk bile " ben kız arkadaşına promosyon içirtiyo dedirtmem "  derken, ben " telve bütünlemelere kalmış" dedirtir miyim.. Bir ders kalsın, anında okulu bırakırım. Hocalara da göz dağı vermiş oldum böylece :)  Şimdi onlar nereden bilecek diyeceksiniz. Beni takip etmiyorlarsa, bu onların kaybı, ben ne yapayım ?
İç sesim , kızım bu yaştan sonra Wittgenstein ne demiş, Gadamer nasıl düşünüyormuş, bunlarla uğraşacağına, İbni Sina'yı oku, Lokman Hekim ne demiş bi bak, olmadı Maranki'ydi, Saraçoğlu'ydu, onları takip et diyor ama nerdeeeee...
Sabah 6 da hastaneye gidecek biri için, vakit çok geç olmuş. Yoksa daha çookkk yazardım ben :)
Hepinize  sağlıklı günler dilerim....



4.04.2014

BİTEN İLİŞKİNİN ARDINDAN.....

Evet bugün bir ilişkiyi bitirdim. Hiç gözümü kırpmadan hem de.. Nasıl oldu da o gücü, cesareti kendimde buldum bilmiyorum. Ben ne kadar sürdüğünün farkında değildim. O'nun ifadesiyle  2 yıl olmuş. Koca 2 yıl.
"Artık tanışalım seninle "   dedi.. "Sen"  dedi. Yani hep telde konuşmuş hiç yüz yüze gelmemiş olsak da, samimiyetimiz ne kadar ilerlemiş bir düşünün. Hep hayatımın içinde olmuş  bu insan. Kah sorunlarımızdan konuşmuşuz, kah havadan sudan bahsetmişiz.
Bazen aradığında rahatsızdım, geri çevirdim görüşme isteğini, bazen şehir dışındaydım, erteledik. Evet itiraf ediyorum, bazen kendimi hazır hissetmediğimden,  bir şeyleri bahane edip " hayır, olmaz, daha sonra" dedim..
Az evvel, büyük bir heyecan ve emrivakiyle, " artık tanışalım seninle, evine misafir olayım " dediğinde, kızım n'apıyorsun sen, bir kez tanıştın mı  geri dönüşü olmayan bir yola girersin , pişman olursun dedim, arkası gelir diye düşündüm ışık hızıyla. Evime kadar gelseydi, artık O'nun karşısında iyice savunmasız kalacak, ne isterse yapmak zorunda kalacaktım. O'na hayır diyemeyecektim.  Çünkü zaten kolay kolay hayır diyemeyen biriydim.
Gayet  kararlı, "kusura bakmayın " dedim. Farkettiniz mi? bakma demedim, bakmayın dedim. Bir yandan samimi davranıp, bir yandan  bu ilişkiyi bitirmek kolay olmayacaktı zira. Sesimdeki o mesafeyi hissetsin  istedim..
"Kusura bakmayın, ama  görüşmedeki bu ısrarınızın görüşme ile biteceğini sanmıyorum,  bir sonraki adım için de devam edeceğinden eminim.  Onun için, bu ilişkiyi burada bitirelim  " dedim..
Üzüldü, sesi pek bir mahzunlaştı, ama çaresiz " peki , iyi günler " dedi.
Kapadık telefonu. Oh be,  bitti, nihayet bitti, kuş gibi hafifim şimdi. Hayır tanışacağım,  arkası gelecek biliyorum.  İlle " al " diye tutturacak. İstemiyorum kardeşim, daha önce aldığım temizlik robotunu depoya kaldırdım ben. Halıları yıkamaya gönderiyorum mis gibi , tertemiz geri geliyor. Hoşlanmıyorum öyle alengirli makinalardan, robotlardan. Rahat bırakın beni.


31.03.2014

.........

Dedi ki,  "hayatıma giren o insanlar için şimdi çok utanıyorum..Hepsi yanlıştı, hepsi hataydı".
Dedim ki  "üzülme,  o zamanlar bilemezdin. Akıntıya karşı yüzen insanın  gördüğü dala tutunması çok normal.  Sonradan anlar ki  o dalın dikeni, kıymığı  ellerini acıtmıştır, canını yakmıştır. Ne çare ki, hayatta kalmak için  mecbur kalmıştır. "

Yoksunlukların ve boşlukların insanı nerelere savuracağı hiç belli olmaz.....

26.03.2014

12 YILLIK ESARET...

Sinemadan çıktığımızda saat 19.00 olmuştu ki, bu kadar uzun süreceğini tahmin etmemiştim..Hiç konuşmadan eve geldik, aceleyle akşam yemeği için koşuşturmaya başladım.. O'na baktım, tatsız , elinde telefonu oyalanıyor. Ben sebepsiz yere gerginim.  Laf atıyorum, verdiği cevaba kızıyorum, vermezse suskunluğuna kızıyorum.. Her an patlayacak bomba gibiyim. Yemek işini de hemen çözdüğüme göre, niye ki bu gerginlik ?
Elbette ki filmin etkisi.
Keman virtüözü denebilecek kadar güzel çalan,  iki çocuğu ve bir eşi olan aile babası  Solomon'un  kaçırılıp köle olarak satılması,  yaşadığı ve gözlemlediği , şahit olduğu fiziksel ve psikolojik işkenceler, haksızlıklar.....
Bütün bu izlediklerimizden sonra ruhsal dengemizin bozulması normal..
Burada önemli olan siyah-beyaz çatışması, siyahlara yapılan  haksızlıklar, işkenceler değil sadece. Çünkü, siyahları hayvan olarak algılamış , o dönemde bir çok beyaz. Oysa insan , canlı hiç bir varlığa karşı bu kadar acımasız, bu kadar merhametsiz olmamalı.
Solomon'nun, yani  sonradan sahiplerinin değiştirdiği adıyla Platt'in " hayatta kalmak değil, yaşamak istiyorum " sözüne karşılık,  hayatını çekilmez bulan Patsey'in  ölme arzusu..Ve en yakın arkadaşı Platt'ten kendisini öldürmesini rica etmesi, insanı  derinden etkiliyor..
Çifliğin ve kölelerin sahibi Epps'in Patsey'e olan zaafı  da ilgimi çekti.. Sevgi ile nefretin ne kadar ince bir çizgide ayrıldığını gördüm.. İnsanın birini sevmesinden  duyduğu  rahatsızlığı, bu sevgiden ya da zaaftan kurtulmak için , o kişiye yapabileceği eziyeti gördüm...
Solomon, köleliğe karşı çıkan , siyah ve beyazların eşitliğine inanan Brat Pitt sayesinde  özgürlüğüne ve   ailesine kavuşuyor. Ancak ne kendisini kaçırıp , köle olarak satanların ceza almasını sağlayabiliyor, ne de  geçen yıllarını telafi edebiliyor..
Gerçek bir hikayeden uyarlanmış film. Ve oldukça da bol ödül almış. En iyi film Oscar'ı bunlardan biri...
İzlenmeli...



14.03.2014

.......

Hatayı, günahı , kusuru, yanlışı ..kabullenmek erdemdir..
Ancak dürüstlük adına pervasızca  aşikar etmek, yaymak  yüzsüzlüktür, arsızlıktır...

12.03.2014

TARİH HESAP SORAR !!!

Gelecek günleri hiç de iyi görmüyorum.. Freni patlamış kamyon gibi yokuş aşağı gidiyoruz... Bizi zor günlerin beklediği ortada..
İktidarıyla, muhalefetiyle, yöneteniyle yönetileniyle, dindarı, dinidarı, ateisti, deisti, sağcısı , solcusu.... Hepimizin ucundan kıyısından ne kadar sorumluluğumuz ya da sorumsuzluğumuz varsa, tarih bir gün hesap soracak ve bedelini ödetecektir...
Ne yazık ki çocuklarımıza güzel şeyler bırakmamış ve bu bedeli onlara da ödetmiş olacağız.. Beni en çok üzen de bu...


11.03.2014

.........

uyanıyorum..
okuyorum..
kahve...
kalkıp dolanıyorum,
bakıyorum
okuyorum
yazıyorum,
buruşturup atıyorum.
kahve....
konuşuyorum,
sinirleniyorum,
üzülüyorum
okuyorum
kahve....
uzanıyorum
düşünüyorum
planlıyorum
merak ediyorum
bakıyorum
kahve....
bağırıyorum
kızıyorum
gidiyorum
okuyorum
not alıyorum.
........
........
........
birden aklıma düşüyorsun......... özlediğimi farkediyorum........susuyorum........

.........

son nefesimdesin...
o nefesi verene kadar benimlesin....


8.03.2014

ALIN, BUGÜN DE SİZİN OLSUN...



Bugün Dünya Kadınlar Günü...
Yani güzel vatanımın  nüfusunun %49 'unu oluşturmasına rağmen, meclise %14 oranında temsilci gönderebilen kadınlarımın....
Çocuk denecek yaşta  evlenip,  bebeklerle oynaması gerekirken anne olup, bebek büyüten kadınların...
Berdele  kurban giden, mal gibi alınıp satılan ,  doğumdan bir gün öncesine kadar tarlada  çalışan kadınların günü...
Kapitalist sistemin çarkları arasında  ezilen,  ekonomik özgürlük yalanıyla  kandırılmış, hem evde hem iş yerinde çalışan, bırakın kadınlığı, altına girdiği onca sorumluluk nedeniyle insanca yaşamayı unutmuş kadınların günü...
Sokakta  rahat rahat yürüyemeyen,  sadece dışarıda, işyerinde tacize uğrayan değil, evde de  "yasal" tecavüze uğrayan kadınların günü....
Maddi- manevi şiddete maruz kalan, ayrılmak ya da boşanmak istediğinde bunun bedelini  canıyla ödeyen kadınlarımın günü...
Nasıl davranacağına, ne giyip ne giymeyeceğine başkalarının karar verdiği kadınların günü...
Namusun, ahlakın , edebin, hayanın  sorumluluğu üzerine yıkılmış  kadınların günü...
Karşı cinsin gölgesi altında kalmış, kendine ait yaşam alanı oluşturmaya çalışan  kadınların günü...
Tüm kadınlar  böyle olmasa da, tüm erkekler buna meydan vermese de, bu duruma sebep  ya da vesile olan, göz yuman,  gereğini yapmayan  tüm erkeklere  8 Mart Dünya Kadınlar Günü armağanım olsun....!!!

2.03.2014

.......



canım dediğim,
canımdan öte bildiğim..
kaç kez vedalaşacağız seninle
kaç kez kırılacağız aynı yerimizden...
ve hep dönecek miyiz  verdiğimiz sözlerden?
..........



1.03.2014

YANSI ( LSA ) MA


"İnancını sorgulamak zorunda bıraktığım için beni affet"...
Sanırım  böyleydi. İlk seyrettiğimde o kadar da dikkatimi çekmemiş olacak ki, geçenlerde İşaretler filmini seyrederken, bu cümle  fena  sarstı  beni...
Her zaman savunduğum şu olmuştur , ne dediğinize   ne yaptığınıza bakmayın... Niyetlerinizi de sorgulamayı bir kenara bırakın... Önemli olan söylediğinizin ya da eyleminizin karşıya nasıl yansıdığıdır. Belki de bu nedenle, "ben kötü bir şey söylemedim ki "  diyerek sıyırıveriyoruz kendimizi her türlü  vicdan muhasebesinden...
Oysa,  bir yalanın aslında karşımızdakinin, insanlara olan güvenini  yerle bir ettiğini görmüyoruz...
Ya da sırf can acıtmak için söylenmiş  " benim için hiç bir zaman önemli olmadın " cümlesinin muhatabımızda ne depremlere yol açtığını bilmiyoruz...
En kötüsü de, insanın inandığı değerlerin yerle bir edilmesi... İnancının örselenmesi... Hele ki, yapılan onca haksızlığa, insanlar arası adaletsizliğe,  dünyadaki bunca çirkinliğe......  karşı koymak ya da kabullenmek için ihtiyacımız varken...
Empati şart kısacası.....



28.02.2014

YAZACAK Bİ'ŞEY VAR DA BEN Mİ YAZMIYORUM SANKİ ?

Kadınların geneli alışveriş yapmaktan hoşlanır derler...
Ben söyleyenlerin yalancısıyım, zira o gruba dahil olamadım hiç... Hatta hiç sevmediğimi bile söyleyebilirim..
Neyse, konu benim hobilerim değil zaten...
İşte o kadınlara atfen  midir, nedir,   tıka basa  kıyafet dolu  dolabın karşısına geçip, "giyecek hiç bir şeyim yok" dedikleri de  söylentiler arasındadır..
Ben de aynen bu durumdayım..
Kafamın içinde bir sürü düşünce...ucundan tutup çeksen,  sayfalar dolusu yazı olur..
Ama ben ne yapıyorum ?
Bilgisayarın başına geçip,  ekranla bakışmayı tercih ediyorum..
Zira yazacak hiç bir şeyim yok....


19.02.2014

ENDİŞEYE MAHAL YOK...TUR DEĞİL Mİ ?

Sınırdaymışım..
Tam çizgide..
İnce bir çizginin üzerinde..
Değilmişim ama her an olabilirmişim...
Farkında değildim bu kadar etkilendiğimin..Belki üzerinde çok düşünmediğim için... Belki de o çok sinsi davrandığı için..
Oysa dönüş yolunda  G 'a demiştim ki, " insan ölümle yüzleşmeliydi değil mi ? Ama ben şu an hiç bir şey hissetmiyorum..."
Yani bildiğiniz, tanıdığınız bir insan  hayata veda ediyor. Siz  işte ondan sonraki her aşamaya şahit oluyorsunuz. Ta ki, yağmur altında toprağa verilişine kadar..
"Ben de hissetmiyorum"  diye cevap vermişti..
O'nu öylece orada  bırakıp hayata devam ederken, ama hayata karşı bu kadar mesafeli ve isteksizken.....
Etkilenmişim ben..
Blogda yazmayalı  uzun zaman oldu sanırım.. Ya da bana öyle geldi..
Okumam gereken çok şey birikti..
Havalar da inadına  güzel , ne yazık ki çok güzel.. Oysa yağmur yağmalıydı. İhtiyaç duyacaklarımızın ihtiyacı var şu an.. Büyümek için, serpilmek için, meyveye durmak için...
Belki havaların da dengesi kaymıştır azıcık...
Toparlarız be, toparlarız..
Hele bir kaç gün daha izin verelim kendimize...
Bir sabah umutla açarız  perdemizi..



.........

Bilmek yetmiyor, duymak gerek...
Duymak yetmiyor, hissetmek gerek...



14.02.2014

..........

Hassas olduğum, dikkat ettiğim hususlar var...
Toplantıya, sinema salonuna ..... girerken, toplum taşım araçlarına binerken cep telefonumun sesini kapatmak ya da kısmak gibi....
Arkadaş ,  cebin çalışıyor "  Ankara'nın bağları da, büklüm büklüm  yolları......"
Hadi ilkinde dalgınlığına geldi diyelim.. İkinci kez çalmasına niye meydan veriyorsun. Ya cebini kapat ya da sesini....
İnsaf !!!!!
Sağımız solumuz tabut...
Karşı kapı gasilhane...
İki adım ötede cenaze başında dua edenler ...
Kaybının başında göz yaşı dökenler....
Ne ölüye saygınız var ne diriye....

4.02.2014

SEN GİDERKEN...



Yine bir pazar..
sıradan bir pazar..
ama güzel olmalı, farklı yaşanmalı
önce mükellef bir kahvaltı
sen peynir üzerine reçel damlat..
söz , dalga geçmek  yok
yüzün gülsün yeter ki.....
hani diyorum sinemaya mı gitsek...çok uzun zaman oldu birlikte film seyretmeyeli.
ya da istersen yürüyelim sahilde  elin elimde..
dur hemen söylenme...
bulurum, biraz fırsat ver, hoş geçecek bu gün yeter ki sen de iste..
gözün kapıda, hissediyorum..
çıkıp gitmek istiyorsun,
nefes almak,
yalnız kalmak
ve oraya buraya savrulmuş ruhunu toplamak istiyorsun..
kahve yapsam sana..
hani şöyle bol köpüklü, lokum da koysam yanına..
dereden tepeden konuşsak
sen gülsen, ben kızsam
yine eskisi gibi olsak...
sen anlattıkça ben heyecanlansam
dinledikçe sana daha da hayran olsam...
ve kıskansam seni tüm bildiklerinden
hiç ummadığın bir anda  , tam konuşmanın ortasında 
sımsıkı sarılsam boynuna...
yine hoşuna gider mi, güler misin kahkahayla...
ne çok severdim gülüşünü,,,
başkalarının dünyası güneş doğunca,
benim dünyam sen gülünce aydınlanırdı.....
bak işte yüzün asıldı..
yoksa canın mı sıkıldı..
ruhun daralıyor biliyorum
için içine sığmıyor
duvarlar üstüne geliyor..
sen etrafındaki duvarları yıktıkça,
aramızdaki mesafe büyüyor..
kaçıp kurtulmak istiyorsun
sevgim zincirlemiş seni bana, zincirlerini kırmak istiyorsun....
sevgili, sessizce git e mi ?
geri döneceğini zannedeyim
her zamanki gibi sor bana
"bir şey lazım mı sevdiceğim ?"
git...
ve ben severek gittiğini bileyim..
sakın çarpma arkandan kapıları
ama kapa, açık kalmasın
çığlıklarım kulağına ulaşmasın
alışırım
ağlasam da , sızlasam da alışırım
                 yokluğuna değil ama, gidişine alışırım
                 ben seni sensiz de yaşarım....

12.11.2012




.......

Araf'ta olmak çok kötü bi'şey..
Ben araf'tayım..
Sen benim araf'ımda..
Gizlendiğini zannediyorsun..
Gizli gizli seni izlediğimi bilmeden..
Gizli gizli beni izliyorsun..
Beni izlediğini bildiğimi bilmeden..
Aklanamıyorsun..
Aklayamıyorum..
Aklanamıyorum...
Araf aklanma yeri değil çünkü...


..........



İnsanları hayatından ne kadar kolay çıkarıyorsun dedi bana...
Bana dedi..
İnsanların beni ne kadar çok kırdığını ya da benim ne kadar çok incindiğimi bilmeden...Beni de hayatından çıkaranlar var elbette.Ama bu ayrı bir konu..
En az 15 yıllık arkadaşlığımı bir anda bitirdim mesela.. Çok şey paylaştığım, iyi- kötü her zaman yanında ve destek olmaya çalıştığım arkadaşım. Beraber  zorlukların üstesinden geldiğimiz arkadaşım.. Bir gün telefonda " sen de dahil, hiç dostum yok çevremde " dediğinde  sustum. Ve gittim..
Kendimi aklamak kadar abes bir durum olabilir miydi? Dostluk, arkadaşlık ispat edilir miydi ? Böyle düşünenin yanında durulur muydu? Hadi o an sinirle ya da üzüntüyle  söyledi diyelim. Sonrasında , sakinleşince telafi edemez miydi ? Ben mi suçluyum. Hiç bir sorununda yalnız bırakmamışken, Hiç "bana ne " dememişken...
Annem en çok ketumluğumdan şikayet eder. Çok özel olanları ancak bir kaç kişiyle paylaşırım.Belki de bu nedenle insanlar beni bir eli yağda, bir eli balda zannediyor. Onun için üstüme geliyorlar sanki.. Herkes ilgi bekliyor. Gösterdiğimden daha fazlasını, gücümü aşanı..
Uzaklaşıyorum.
Bencil olanlardan,
Aba altından sopa gösterenlerden,
Tehlike arzedenlerden,
Kendilerini sorgulama zahmetinde bulunmayanlardan,
Hep içe dönük olanlardan,
Dünyanın tüm dertlerinin kendi başında olduğunu zannedenlerden,
İlişkinin kurallarını kendileri koyanlardan,
Kendisine her şeyi mübah görüp,  beni yargılamaya kalkanlardan,
Bile isteye kıranlardan,
Üzüldüğümü bildiği halde telafi etmeyenlerden,
Uzaklaşıyorum...


29.01.2014

MOR ÇATI MI ???

Marifet ölesiye sevmektir..
Şimdilerde moda (!)  olan,  "öldüresiye" sevmek..
Adam bıçaklıyor, silahını çekiyor, ardından da " çok seviyordum" diyor..
Kadınları koruyamıyoruz bu   aşırının aşırısı sevgiden..
Yapabildiğimiz tek şey, şanslı olan 3-5 kadını mor çatı altında toplamak..Ama tehlike dışarıda elini kolunu sallaya sallaya geziyor, kimsenin umurunda değil..
Madem, koruma talep edenlere de polis tahsis edemiyorsunuz, hiç olmazsa " öküz evleri" açın da, insanlıktan nasibini alamamış olanları ehlileştirinceye veya ıslah edinceye kadar tutun orada.. Tedavi edin,  öyle salın topluma..
Ağır mı oldu? ...
Hiç sanmam, az bile...

28.01.2014

..........

Toplumsal değer yargılarının tam olarak sınırlarını çizemezsiniz. Kişinin karakterine, yetişme tarzına, çevresine göre değişiklik arzeder..
Ancak çerçevesini iyi belirlemek lazım ki, çok da göreceli olmasın...
Misal, sizin için iyi olan bir insan, başka birine kötü davranıyor, zulmediyor, aşağılıyor ya da sorumluluklarını yerine getirmiyorsa, o insan hakkındaki düşüncelerinizi gözden geçirmenizde fayda var..
Zira, bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın  düşüncesinin güdümünde olmak,  öz saygınlığı yavaş yavaş yok edecektir.


27.01.2014

........


Ben seni hayallerime sığdıramazken, sen beni gönlüne misafir edemedin..
Şimdi hasretini yaşıyorum sindire sindire,
Vazgeçtim sanma,
Seni içime çekiyorum 
 Aldığım her nefeste..

..........

Şimdi ben sustum ya...
Aslında içimde sorular biriktiriyorum..
Hem de cevaplarını asla öğrenemeyeceğim sorular...


26.01.2014

NEREDESİN...?


Sevgili,
Ne varlığın , ne de yokluğun belli...
Sana varmak için düştüğüm yollar hep kendime çıkıyor...
İsyanlarım yoruyor,
İnkarlarım boğuyor beni...


25.01.2014

SOĞUK KAHVE

Uzun zamandır kenarda duruyordu, nihayet okumaya başladım..Henüz bitmediğinden,  belki yorum yapmak için  erken.. Olsun ben yine de yazacağım..
Bu kadar çok övgü alan  kitaptan ben niye etkilenmedim acaba diye düşündüm.. Tamam akıcı, samimi bir dili var.. Edebi açıdan da iddialı değil.. Ama çarpmadı işte.. Biraz düşününce, sebebini anladım..
Kitap kötü değil, yazar kötü değil...
Blogerlar arasında o kadar iyi yazanlar var ki.. Hepsi edebi  açıdan o kadar nitelikli ki, sorun burada işte..Ben takip ettiğim bloglarda  beni benden alan yazılar okuyorum.Kimisinde gülüyorum, kimisinde düşünüyorum.. Kendimden bir şeyler mutlaka buluyorum......
Ya da
Ben kahveyi  "sıcak"  seviyorum...:)

24.01.2014

BİR İNSANI SESİNDEN TANIYABİLİR, ANLAYABİLİR MİSİNİZ ?


İkisini de  gıyaben tanıyorum.. Yani hiç yüz yüze gelmedik. Bir seneyi geçti, bir vesile ile tanıştık..
Aynı şehirdeler,,
Van'da..
Kaderleri pek çok noktada kesişen iki kadın..
İkisi de genç yaşta dul kalmış.. Biri tek çocuklu, eşini kaybetmiş.. İsmi F..
Diğerinin iki evladı var, eşinden boşanmış. İsmi L..
Sık aralıklarla olmasa da telefonla görüşüyoruz.. Konuşmaları oldukça düzgün.. Şivesiz ..
L., kendine güveni olan, tuttuğunu koparan cabbar bir kişilik olarak hafızamda yer ediyor..  Her defasında dakikalarca konuşuyoruz. Garip bir enerji  var sesinde.. Anladığım ve anlattığı kadarıyla, her sorunuyla kendisi ilgilenmek zorunda. Ama şikayet ettiğini duymadım hiç. Çocuklarından çok bahsediyor, aralarındaki diyalogdan da... Benimki sadece manevi destek olmak.. Ama  aramam bile  onları çok mutlu ediyor biliyorum..  Sık sık Van'a davet ediyor.. Her defasında  " söz geleceğim " diyorum..
F. sessiz sakin..
Sesindeki hüznü ben mi hissediyorum sadece acaba ?
Çok  kırılgan olduğunu düşünüyorum.. Kendini fazla açmıyor. Son konuşmamızda Bitlis'e, ölen eşinin ailesinin yanına gittiğini söylüyor. Huzursuz oluyorum.. Boşuna değil bu gidiş biliyorum.. "İnsan bir kez evden çıktıktan sonra, ailesi bile yabancı oluyor" diyor.. O kadar..
Oysa evlatlık, kardeşlik baki değil mi ?
Hani doğunun insanı batıdakilere göre birbirine daha bağlıydı?
Belki hala öyle.. Neden tek bir olaya bakıp, düşüncelerimi değiştiriyorum ki, istisnalar olamaz mı ?
Kendisini çok yalnız ve çıkmazda hissettiğini, içinde  bir acının oturup kaldığını düşünüyorum. Ne büyük talihsizlik, insanın bu koca dünyada kendini yalnız hissetmesi? Üstelik kanından, canından insanlar etrafında olduğu halde..
Ama elimden bir şey gelmiyor..
Ne desem boş..
Sadece üzülüyorum..



23.01.2014

DAĞILDIM, DAĞILALIM...

İyi kız, hoş kız..Pek bi severim kendisini. Lakin, bazen öyle bir cümle söylüyor , öyle bir soru soruyor ki, ters köşe oluyorum.. Hani günlerce sınava çalışıp ta,   olmadık bir soruyla karşılaşan öğrenci gibi, " nereden çıktı şimdi bu " bakışıyla  kala kalıyorum... ( Öğrenci dedim de,  merak eden etmeyen herkese duyurulur, finallerimi verdim, bütünlemeye kalmadım.  Tebrik etmeye kalkmayınız, çünkü hiç de sevinmedim.  Vakit darlığından mütevellit  dersin birini bütünlemeye bırakmıştım .Hah işte o dersten de geçmişim. Oysa ben öğrenerek  gitmeyi hedeflemiştim. Amaç ders geçmek, sınıf atlamak değil yani..Bunu onlara anlatamadım. Onlar kim derseniz, burada bir parantez daha açmak lazım . Görüntü kirliliği nedeniyle  açmadan kısaca geçeyim.  Face malumunuz  elimiz ayağımız oldu. Orada benim gibi  uzaktan , sonradan , açıktan okuyanların kurmuş oldukları gruplar var. Ben de her gördüğüme katıldım ki,   iyi bir sosyolog olayım. İşte o gruplardan birinde, merak ettiğim ve derste de gördüğümüz  bir filozofun önce hayatını, sonra görüşlerini anlatan iki yazı paylaştım..Aman sen misin paylaşan.. Bunun derslerimizle ne ilgisi var, çok alakasız  deyu saldırdılar.. Tabi ki hepsini geri püskürttüm :)). Ya hu kaç kere söyleyeceğim, bir insanın geçmişini bilmeden  neyi neden dediğini, yaptığını anlayamazsınız, tanıyamazsınız..  Ne yaşadığını,  nasıl bir hayatı olduğunu öğrenmenin ne zararı var azizim ? Hem  amaç diploma almak mı, yoksa öğrenmek mi ? )
Nereden geldik biz bu konuya ?
İşte bu kız böyle, insanın aklını başından aldığı gibi, benim konumu da dağıttı.. Neyse,  bu kadarlık yeter, daha uzun yazılar okunmuyor biliyorum..  Belki buraya kadar bile okumadınız.. Çok kötüsünüz !!! İçi boş bir yazı olsa da insan merak eder. Nereden biliyorsunuz, son cümle hayatınızı değiştirecek nitelikte de olabilirdi.. Değil mi ama ?


22.01.2014

.........


Bana göre duygu /sallık, yaptığınız işe, düşüncenize, hayallerinize ..anlam katar.
İşte bu nedenle,  duyguyu bir kenara bırakıp, her daim aklıyla hareket eden  olmak istemem.. Hep kazanan mantıklı bir insan olmaktansa, ara sıra kaybeden  duygusallığı yeğlerim...


21.01.2014

........

Bana göre değil kalabalıklar..
Yalnız kalmalıyım ben, kalabilmeliyim..En azından öyle bir ihtimalin varlığını  bilmeliyim..
İstediğim an kabuğuma çekilme imkanım olmalı...
Aksi nefes aldırmıyor, bunaltıyor..


18.01.2014

........


Tiyatroya, sinemaya gidelim, ekonomiye can verelim :)
    Dün arkadaşımla " Patron Mutlu Son İstiyor" filmine gittik. Salonda toplam 4 kişiydik. Hani diğer çift olmasa, arkadaşım benim için salonu kapatmış diye düşünüp havalara gireceğim de... Üzüldüm...
    Komedi filmi düşüncesiyle, gülmeye hazır gittim.  Olur olmaz şeylere de güldüm gerçi. Ama  gülmekten öldüren bir film değildi  benim için.. Lakin, yabana atılmayacak kadar güzel, felsefi sözler vardı. İzlemeye değer .
    Kapadokya' yı gezmiş biri olarak oraların büyülü havasını bir kez daha yaşadım. Bambaşka bir dünya orası. Gittiğimde  balona binmediğim için, gezmiş, görmüş saymıyorum kendimi. O heyecanı mutlaka yaşamak gerekir diye düşünüyorum..


15.01.2014

TAM BİR İRONİ...

Kader'in babası, olayın aydınlatılmasını istemiş...
Sen o karanlığın içinde olmasaydın, aydınlatılması gereken olay olmayacaktı ortada..
Ya da,
Olay aydınlatıldı diyelim, senin ya da senin gibilerin karanlığını ne yapacağız ???
..........
Haberlerde gösteri yapıp, Kader'in ölümünün hesabını soranları gördüm..Tamam, ben hiç bir şey yapmazken, sizin kuru gürültünüzü eleştirmeye hakkım yok, amenna..
Ama kuru gürültü işte..
Nasrettin Hoca'nın   iğnesini , kaybettiği yer karanlık olduğundan   göremediği için,  aydınlıkta,  başka bir yerde araması gibi  bir şey yaptığınız..
Burada istediğiniz kadar bağırıp çağırın..
Kimden neyin hesabını soruyorsunuz??
Sivil Toplum kuruluşlarına çok iş düşüyor... Berdelin, küçük yaşta evlenmelerin yoğun olduğu illere, Doğu'ya, Güneydoğu'ya gitmek lazım.. Gerekirse ev ev dolaşmak, kahvelerde erkeklerle konuşmak, bu konuların işlendiği tiyatrolar belki, olmadı, aydınlatıcı  broşürler dağıtmak lazım.. Televizyonlarda, TRT'nin  kanalında sık sık bu konuyu işlemek lazım..
Yara neredeyse, müdahale orada olmalı kısacası...
Ölümler olmasın diye değil sadece, herkes insan gibi yaşayabilsin diye....




14.01.2014

BUGÜN DE BİTTİ, PEKİ YA YARIN ?.....



Sen miydin yazdıran ?
Sana mıydı yazdıklarım ?
Sen gittikten sonra sustu kelimelerim. Ne zaman konuşmak istesem , dilimde kalıyor cümlelerim..
Güneş doğuyor ama ısıtmıyor eskisi gibi. Sen misin onun da beklediği? O da mı sana muhtaç benim gibi...
Gecenin bir yarısı  hasret içinde uyanıyorum...Ellerini özlüyorum...Gözlerimi sımsıkı kapatıp, gülüşünü düşünüyorum. Sabah oluyor,  güne sensiz başlıyorum.
Alışıyor insan. Acıyla sarmaş dolaş yaşamaya, nefes yerine  yokluğunu içine çekmeye alışıyor..
Kalbim değil , acım atıyor  içimde sanki  ..
Canım acıdıkça anlıyorum hala yaşadığımı..
Nereye gidersen git..
Ama..
Adımların olmasa da, yüreğin bana dönük olsun e mi ?..


9.01.2014

.....

Bazen öyle aceleyle kaçmak zorunda kalırsın  ki,
Toparlanmaya zamanın olmaz.
Ve aklın, ruhun......
Herşeyin O'nda kalır.....


7.01.2014

.....

Bin bir nazla verdiğin umutların son kullanma tarihleri geçmiş....


Eğer "güneşin" bulutların arkasında kaldıysa, yaşadığın her şey "gölgeli" olacaktır..Mutlulukların bile....