28.08.2017

OKU/YORUM...


Kasabamızın kokularını taşıyan bir sesle....
...sağ elinin başparmağıyla habire tesbih tanelerinin üstünde yürüdü.
...dışarıya ait görüntüleri alıp alıp içinde biriktiriyormuş gibi hep sağa sola baktı.
...muhallebi gibi yumuşacık bir sesle.
...gelişindeki telaşın rüzgarını taşıyan lüzumundan yüksek bir sesle...
Bir elinde de sigara vardı, bu yüzden sesi ağzından dumanlar halinde çıkıyor, işitilmez olduğunda bile sanki kaybolmuyor, havada öyle,salkım saçak uçuşuyordu.
...dayımın sesinin içinden  sessizce geçip merdivene doğru yürüdü...

Okumuş olduğunuz cümleler, daha yenice bitirdiğim , Hasan Ali Toptaş'ın Kuşlar Yasına Gider kitabından alıntılar. 
Türkçeyi en iyi kullanan yazarlardan biri olduğunu duyalı bir iki sene olduysa da , bir hafta önce alabildim kitabını. Önce aldığım diğer iki kitabı okuyup, sona sakladım. İyi ki de öyle yapmışım. Belki özellikle Türkçeyi kullanış biçimine , ifadelerine odaklandığım için büyülendim resmen. Ve sonra dili bu kadar güzel, akıcı, zengin kullanan bir insanın , olayları, insanları çok iyi gözlemlediğini,  dış dünyaya gözünden bakmadığını, dış dünyanın gözlerinden içine aktığını düşündüm. Bu Allah vergisi bir yetenek mi, çok okumanın kazandırdığı bir haslet mi, yoksa akıp giden zamana inat, aheste ve dingin yaşamanın getirisi mi bilemem. Ama okurken o dinginliği hissettiğim kesin..
Facebook  hesaplarımı dondurmadan  önce ( biri resmi , diğeri okul için açtığım iki  hesabım vardı. bu arada instagram hesabımı da dondurduğumu belirteyim ki, en azından bloggerlar haberdar olsunlar değil mi ama ..) "Kitap Düşkünleri" diye bir sayfayı takip ediyor, hızlıca tanıtımı yapılan kitapları okuyordum. Öyle aman aman  dikkate değer  tanıtım bulmak zor tabi ki. Genellikle  "yeni cicilerim geldi, hangisinden başlasam,  ay kitap çok sıkıcı oku oku bitmiyor" tarzı paylaşımlar.... Bir vatandaş yılda kaç kitap okuyorsunuz diye sormuş.  Cevaplar  arasında "geçen yıl 150 okumuştum, bu seneki hedefim 200" diyen bir  kız dikkatimi çekti. Arkadaşım, hadi yemeyip içmeyip iki günde bir kitap bitiriyorsun diyelim. Bitirdikten sonra hiç mi ara vermiyorsun, üzerinde hiç mi düşünmüyorsun? Okuduğun o cümlelerin, kelimelerin  beyninden ruhuna , davranışlarına, bakışlarına yansıması için hiç mi fırsat vermiyorsun? Biraz düşün, kafa yor, yorumla.. Zaten doğru dürüst kitap okumuyoruz, okuyanlarımız da böyle yaparsa nice olur halimiz? Ondan sonra "herkez"ler havada uçuşuyor,  de / da' lar nerede ayrı nerede bitişik/ birleşik yazılır bilemiyoruz."Halbu ki" diyoruz sonra, "öyleki" peşinden geliyor...
Bunları geçtim, okuyor okuyor, gram ilerlemiyoruz. Çok okuyor olmamız, başkalarını anlamamıza değil, küçümsememize sebep oluyor sadece. İnsanlara hoşgörüyle yaklaşmak yerine yargılamaya başlıyoruz. Penceremizi genişletiyor, başka pencereler açmaktan imtina ediyoruz. Eksik ya da  hatalı yönlerimizi törpülemek yerine enaniyetimizi şişiriyoruz. Oysa okumak insanlarla aramızı açmamalı, anlaşmamızı kolaylaştırmalı. Kendimizi aydınlatıp, etrafımızı karanlık görmek yerine , konuştuğumuz, karşılaştığımız, iletişimde bulunduğumuz her insanın beynine, duygularına, ruhuna dokunabilmeliyiz. Eğer bir insanın yolunu değiştiremiyorsak,onun ufkunda yeni yollar açamıyorsak durup düşünmeliyiz. "insan ne için okur?"
Bu söylediklerim öncelikle benim için geçerli. Vakit buldukça önceki yazılarımı okuyor ve  " ben bu kelimeyi nasıl yanlış yazmışım ! " diye hayret ediyorum. Hala insanları sığ düşünmekle suçlayabiliyorum. Bazen  bir insan  böyle bir hata yapar mı diyor, hoşgörüsüzlüğün dibine vuruyorum. 
Kısacası okuyalım ama okumakla kalmayıp üzerinde biraz da kafa yoralım diyorum...
Sevgiyle kalın...


25.05.2017

GÖNÜL ARSIZI....


Sevda yüküm,
Yüklendiğimde yüreğimi hafifleten yüküm...
Gel seninle utanmaz olalım..
arsız ,
umarsız,
duyarsız olalım...
doymayalım ne sevmeye, ne sevilmeye,
aç gözlü olalım..
dünya yansın, yıkılsın,
aldırmayalım...
kırıp döksek de birbirimizi,
yaralayıp incitsek de,
yine birbirimize sığınalım...


taslaklarda karşıma çıktı. ben mi yazmışım bunu dedim. Allahım n'olur intihal olmasın :))  değildir ya..başkasının yazdığını niye taslaklara kaydedeyim değil mi ?


6.04.2017

YİNE YENİDEN ANTAKYA...

"Coğrafya kaderdir" derken ne kadar haklıymış İbn-i Haldun. Tek etmen değil belki, ama temel alınacak kadar önemli. Hatay'a bu gidişimde daha iyi anladım . İnsan , doğduğu, büyüdüğü toprağın mahsulü oluyor bir nev'i . Bereketli topraklarda yetişen  bitki nasıl  serpilip gelişiyorsa,  dal budak salıyorsa, birçok medeniyetin izlerini taşıyan topraklarda yetişen insanın hoşgörüsü, dünyaya bakış açısı da  o kadar  geniş oluyor. Tabi bu demek değildir ki, bir ülkenin aydınları oralardan çıkıyor. Ama şu da bir gerçek , mayayı  taşıyorlar  kafa yapılarında.. 
Hatay bir çok medeniyetin beşiği.. Hem geçmişte, hem de günümüzde Hristiyanlığın, İslamın, Yahudiliğin mensuplarının  ve  sünnisinden alevisine, kürdünden türküne, halkın iç içe yaşadığı kültürel zenginliği bol bir şehir. Sohbet ettiğimiz bir esnaf demişti ki "biz burada sen sünni misin, alevi misin diye sormayız. Çünkü böyle bir soru bize göre ayıptır, ayrımcılıktır.  İnsana insan olarak bakar ve değer veririz." 
Sanırım, kaç kere gidersem gideyim, aynı şekilde büyüleneceğim. Ve keşfetmem gerekenler bitmeyecek. 
Hatay'ın sadece sokaklarında dolaşmak  bile büyük keyif. 
Binden fazla fotoğraf çekmişim 3 günde .
Kitap yazacak kadar çok şey var  zihnimde.  Lakin, bilirsiniz ki ben uzun yazmaktan sıkılırım. Ayrıca amacım bilgilendirmekten ziyade merak uyandırmaktır. İnstagramdan takip edenler çoğu fotoğrafları görmüştür, görmeyenler için yayınlayıp, iştah kabartayım.  Gidin, gezin, görün... hoşlanmaz ve memnun kalmazsanız, söyleyin, bir de ben gezdireyim sizi :)



Asi nehri, Hatay'ı ikiye bölmüş. Sağ taraf eski, sol taraf yeni  yerleşim yeri. Ben tabi ki  eski Hatay'ı daha çok sevdim.






Ve işte benim meftun olduğum Hatay sokakları...






  Saint Pierre kilisesi...Hristiyanlığın ilk kilisesi olarak bilinen, mağaradan oluşan kilise... "Hristiyanlık " adının ilk kez burada konduğu rivayet ediliyor...



Sarımıye Camii. Avlusuna , minarenin altındaki kapıdan girilen iki camiiden bir tanesiymiş.







Türk Katolik Klisesi... Sarımiye camiinin hemen arkasında. Çan ile minarenin aynı karede buluşması..
                                                  

     


İyi gezmeler :) 

18.02.2017

ısınma turu...

Kaç kez oturdum şu pc başına da , derleyip toparlayamadım o minnak beynimin içinde dolaşanları.Ekran bana baktı, ben göz göze gelmekten  hicap ettiğimden   kaçırdım gözlerimi.
Bu arada yazmayalı aylar olmuş.Geri dönmek  öyle sandığınız kadar kolay olmuyor işte. Yaşadıkça yazılacaklar birikiyor ama kelimelere dökmek zorlaşıyor. Neyse ki sevgili Emine  mimledi de yazmak için bahanem oldu. İnstagramdan takip  ediyorum paylaşımlarını , yüzümü güldürüyor bu kız benim.
Mimin  , daha doğrusu akımın konusu " reklamlardaki gibi olmayan şeyler"... Tabi hanım kızımız belgelerle gelin bana dediği için, bu konuyu ilerleyen günlere bırakıyorum :) Konu aklımda  ama fotoğraf yok.
Ben iyisi mi Deeptone 'nun mimini cevaplayayım.

1-Sihirli bir değneğin olsa hayatında hangi anı değiştirmek isterdin?
Kırar atardım. Cidden. 
Belki böyle bir soruyu cevaplamak için yanlış bir ruh hali içindeyim.Belki de en doğru zaman, bilmiyorum. Elimde en azından  bildiğim bir hayat var. İyi, kötü, güzel çirkin, doğru ,yanlış her anına vakıf olduğum bir hayat. Bir "an"ını  değiştirirsem  neyle karşılaşacağımı  bilmiyorum ki. Ya değiştirdiğimden daha kötü olursa  ?  Hem bu hayat benim eserim ya. Her anında "ben" varım. Benim acılarım, benim pişmanlıklarım, benim mutluluklarım  var. Hepsinde benden izler var. Onlara nasıl kıyarım . Bir bilinmezle nasıl değiştiririm. Yama gibi durmaz mı ? 

2- Küçükken ,büyüyünce ne olmak isterdin? Şu an mesleğin ne ?
Öğretmenlik hayalimdi.  Edebiyat ya da matematik. Her iki alanı seviyorum. Edebiyat belki biraz ağır basıyor olabilir.  Bir ara doktorluk da araya girdi ama, ben eşit ağırlıktan yana kullandım şansımı. Hukuk okudum.

3- Burçlara inanır mısın? Burcunun özelliklerini taşıyor musun ?
Burçlara inanırım.Ama  gazetelerdeki günlük burçları okumam, inanmam da. İkizlerim. Yükselenim yengeç. Burcumun özelliklerini taşıyorum  sanırım. En azından büyük bölümünü. (Yazdım sildim burada taşıdığım özellikleri. Malum en güzel iki burcu  taşıyan bünye elbette mükemmel insan tipi olacak :) ) Aşırının aşırısı duygusallığım yengeç burcundan . Genelde kindarlık olarak değerlendirilse de , ki ben asla kabul etmiyorum, çok kırıldığımda tamirim mümkün olmuyor. Daha bugün   düşündüğüm için bu ayrıntıyı şeeyettim.
Ben "hep sonradan sonradan" dahil olduğum için bu etkinliklere ve uzun süredir okuyamadığım için blogları, tekrar olmasın diye  isteyen yapsın diyorum  Deep gibi :) 
Kalın sağlıcakla ...


29.11.2016

NE DERSİN SEVGİLİ?



İyileşir miyiz sevgili ? 
yaralarımız bu kadar tazeyken,
kabuk tutması imkansızken,
iyileşir miyiz ?
bahar bahçe olur mu gönül evimiz ?
ne olur söyle ! 
" biz de  çiçek devşiririz,
gün olur, gök kuşağının altından geçeriz"
...
söyle sevgili,
biz de iyileşir miyiz ?
tadına varır mıyız bölüştüğümüz  bir dilim ekmeğin?
aynı tasa kaşık sallarken,
içimiz huzurla dolar mı ?
sevgili,
sevgilim,
sen hiç susma
isterse kan damlasın sözlerinden
yeter ki arın, arınalım öfkeden
...
biz iyileşir miyiz sevgili?
rüzgar bırakır mı savurmayı,
merhem olacak o sözü  biz de bulur muyuz ?
zamanı en güvende olduğumuz an'da durdurur muyuz 
söyle sevgili,
kabus görmekten  korkmadan uyur muyuz
ölmeden cennete kavuşur muyuz ?
biz de iyileşir miyiz dersin sevgili
güne hüzün mayalayarak  başlamaktan vazgeçer miyiz ?
mutluluktan şımarmış çocuk sevimliliği oturur mu çehremize?
küheylanlar gibi çatlarcasına koşar mıyız özgürce,
kırar mıyız  ruhumuzun zincirlerini, 
yalanlarla avunmaktan kurtulur muyuz ?
gönül kafesimizde  kuşlar cıvıldar mı ?
nasır tutmuş yüreğimiz yumuşar mı ?
gökten yağmur  yerine sevgi yağsa, bu ıssız yüreğimiz doyar mı ?
sevgili... biz de iyileşir miyiz ? 
ne dersin ? 


10.11.2016

MİM / 1

Hepinize teessüflerimi sunarak başlıyorum  yazıma.İnsan nerede bu telve der,merak eder, arar,sorar. Tabi alıştınız ara ara ortadan kaybolmalarıma. Ölsem kalsam ruhunuz duymayacak..
Neyse ki gezip  tozduğum için  sitem etmeye hakkım yok. İstanbul' da 10 gün kaldıktan sonra azıcık nefes almak için İzmir'e uğradım. Sonra Antep mi Hatay mı  derken, önce Hatay sonra Antep dedim. Öyle çok sevdim ki Hatay'ı, acaba burada mı kalsam diye düşündüm bir ara. Hayatımın en güzel ve en keyifli gezilerinden biriydi. Belki bir ara yazarım  uzun uzun. İnstagramda  takip edenler az biraz gördüler çektiğim fotoğrafları ama, fazla açıklama yapmadım tabi ki.
Sınavlar yaklaştı. Biraz ders çalışmam lazım . Nasıl da hızlı geçiyor zaman. 4.sınıf  bitecek bu sene ve mezun olacağım. İnanılır gibi değil. Kusura bakma Levent, ben hızımı alamadım, felsefeye  geçiş yapacağım. Ama kesinlikle Auzefle devam etmeyeceğim...
.....
Sevgili Narda mimlemiş beni.En sevdiğim 15 kitabı yazacakmışım. Hangilerini severdim acep demeden, aklıma gelenleri yazacağım. Ben sevmediklerimi yarıda bırakıyorum zaten:)

1. Çalıkuşu                                      / Reşat Nuri Güntekin
2  İle                                                 / Oruç Aruoba
3. Oblomov                                      / İvan Gonçarov
4. Bir Gün Tek Başına                     / Vedat Türkali
5. Beyaz Kale                                   / Orhan Pamuk
6. Kürk Mantolu Madonna               /  Sabahattin Ali
7. Martı                                             / Richard Bach
8. Bir Kadının Yaşamından 24 Saat / Stefan Zweig
9. Sevgili Arsız Ölüm                       /  Latife Tekin
10. İki Yeşil Su Samuru                   / Buket Uzuner
11.Cengiz Aytmatov                         / Cemile
12.İsyan GünlerindeAşk                  / Ahmet Altan
13.Kılıç Yarası Gibi                         / Ahmet Altan
14. Başkaldıran Ruhlar                    / HalilCibran
15. 1984 - Hayvan Çiftliği               / George Orwell
16.Ölü Ozanlar Derneği                  / Kleinbaum

2 tanesi de benden hediye olsun. Aklıma geldi, yazmadan geçemedim. Muhakkak  sonradan aklıma başka kitaplar gelecek,şunu da yazsaydım diyeceğim...
Filmleri de en kısa zamanda yazmayı umut ediyorum.
Kimleri mimlediğime gelince, gerçekten merak ettiklerim var. Ne okurlar, nelerden etkilenirler...

oku bakayım
Kafkaya mektuplar 
Nalanca
Değmesin Yağlı Boya
Didemika

Şimdilik bu kadar.... Sonradan ekleme yapma hakkımı saklı tutuyorum :)

27.10.2016

YALNIZIM...YALNIZIM....

Kılavuzum ol !!
hey, yolunu kaybetmiş
ya da hiç bulamamış,
belki de yolundan çıkmış yolcu
Kılavuzum ol !!
ne gittiğin yer önemli,
ne de gitmek istediğin..
bir  nefestir istediğim
kendimizce  bir yol tutar gideriz
nasılsa menzil belli
bir adım   ötede bekler ölüm meleği.

Bizi ne  acılar saklar
ne de ipten alır pişmanlıklar
"ferman  vicdanımızındır"
O, hele bi' önce kendisini aklasın
cesareti varsa karşımıza çıksın
nasıl sustuğunu,
göz yumduğunu,
ve de çanak tuttuğunu
bir bir anlatsın

Kılavuzum ol !!
yol uzun
tek başıma kayboluyorum
ne vakit niyetlensem,
yolumu bulamıyorum...

Kılavuzum ol !!
kimseye  borcum yok, çocukluğumdan başka,
onu da ödemeye gücüm yetmez biliyorum
şimdi akşam olsa,karanlık çökse
diken diken olur tüylerim
bilirim ki,  başıma üşüşmekte
unutmak isteyip de, her gün  yinelenen ezberlerim..

Vazgeçtim yoldan, yola çıkmaktan,
Gücüm yok, hepsini o son  adıma sakladım.
arkanı dönüp gidersen anlarım
ne de olsa kabullendim ve alıştım
yalnızım...
yalnızım...