25.03.2016

NELER OLUYOR BİZE ?


Gerçekten neler oluyor bize.  Bu gidişat sizi de korkutuyor mu beni korkuttuğu kadar. Toplum olarak mutsuz, agresif,  doyumsuz,  vefasız, kadir kıymet bilmez olup çıktık.  Hadi bunlara da razıyım. Yani  en azından bir yere kadar  hoş görebilirim. Nedir bu duyarsızlığımız. Olmadık konularda hoşgörümüzün  sınırsızlığına ne demeli ?   Birazcık empati yapsak ölür müyüz? Biz nasıl vekiller seçmişiz, o vekillerden nasıl bakanlar çıkmış?
Adını anmadan geçemeyeceğim Mi...Sen de  görüyor musun bu olup bitenleri ? Hani şu takdir ettiğin  partinin  milletvekilleri komisyon kurulmasına gerek yok demiş. Bakan da  bir kereden bi'şey olmaz deyip, normalleştirmiş  olayı. Oysa yerin göğün yıkılması lazımdı. Keşke bunları da konuşabilseydik, tartışabilseydik. Kanunen yasağı nasıl deldiler de , küçücük çocuklar için yatılı yurt / ev açtılar acaba ?  Hiç mi denetlenmedi?  Hiç mi farkedilmedi ? Bir şekilde gün yüzüne çıkan taciz olayları nasıl oldu da ört bas edildi ?  Aileler  çocuklarının  yaşadığı travmayı, o travmanın  yansımalarını nasıl farkedemediler ?
Anne babalara çok iş düşüyor. 
Yanlış hatırlamıyorsam, blogtaki ilk paylaşımım  şöyleydi ( dönüp bakmaya  üşendim ) 
" Çocuklarınıza gelecek hazırlamayın, çocuklarınızı geleceğe hazırlayın "
Bırakın evleri barkları olmasın,  bırakın zengin olmayıversinler,  bunca  soysuzluğa,  iğrençliğe , rezalete, işkenceye göz yumacaklarsa , ört bas ederek  suç ortağı olacaklarsa mevki sahibi olmasınlar !!!!! Ama her biri onurlu,  güvenilir,  hakkaniyetli, vicdanlı, merhametli  birer  vatandaş olsunlar. Kendine hakim olamayan ,  sefih arzularının peşinde koşan,   hayvani arzularını yular yapıp, sürüklediği yere giden insan müsveddesi  olacaklarına  hiç olmasınlar !!!!
Herkes  çocuğuna sevgi veremeyecekse, koruyup kollamayacaksa,  eti senin kemiği benim anlayışıyla  birilerine teslim edip,  ne halde olduklarına bakmayacaksa , o masum ruhları insanlıktan nasibini almamışlara  yem edecekse, yaşadıkları böylesine çirkin, iğrenç, alçakça travmaya, ömürleri boyunca  etkisini yaşayacakları rezalete   bedel biçip,  susup oturacaklarsa, bu dünyaya çocuk getirmesinler....
Lütfen, toplum olarak duyarlı olalım. Çevremize bakalım biraz.  Neler olup bitiyor  bilelim. Aynı durumda biz olsak, bizim çocuğumuz olsa ne yapardık , nasıl davranılmasını isterdik  düşünelim ve ona göre gerekeni  yapalım..  Aman bize ne demek,  bizi de  sorumlu kılar. 
Çocuklarımızla  nitelikli zaman geçirelim. Kendilerini nasıl koruyabilirler  utanmadan,çekinmeden konuşalım.  Bizden bir şey  saklamamaları gerektiğini,  hayatta en güvenilir ve hatta  tek güvenilir insanların anne- babaları  olduğunu bilsinler. 
Her şeyi devletten beklememek lazım sözünü,  devletten hiç bir şey beklememek lazım   diye değiştiriyorum artık. 
Konuyu derleyip toparlayamadım, farkındayım. Çünkü gerçekten çok öfkeliyim. Kaç gündür  içimde  volkanlar patlıyor, kahroluyorum, ama  elimden bir şey gelmiyor..... Kahretsin ki hiç bir şey yapamıyorum. O küçücük bedenlere sarılamıyorum. Ruhlarını okşayamıyorum, yüreklerine dokunamıyorum... Yapamıyorummmm



18.03.2016

Bazen....
Seni sevmek yerine bir hayali sevseydim diyorum.
Daha mı az incinirdim ?
Ne duymak istersem  o hayale söyletirdim  mesela...Zira duymak istediklerim, sana yabancı, ruhuna  eğreti, diline  acemi sözler olurdu. Asla lanet okumamış  birine yakışacak türden... İnsan bilmez mi kendini? neyin mutlu edeceğini? nelerin özlemini çektiğini ?
Öyle değilmiş işte. Ben de öğrenmiş oldum sayende.
Ruha güzel gelen, sevdiğinden  gelenmiş. Velev ki  sevdiği sevmiyor olsa bile...

16.03.2016

TOMURCUKLANMA VAKTİ

      
    Dün 8. kürümüzü  aldık. Alan  arkadaşımızdı, biz refakat ettik sadece. Çok şükür ki birinci evrede fark edip, daha ne olduğunu anlamadan  ameliyata alındığı için  şanslıydı/ şanslıydık. Çok vakit ayıramıyorum . Yoğunluktan gerektiği gibi ilgilenemiyorum. Hem  malum  memleketin gidişatı. Keyif, enerji, umut namına  elimizde ne varsa almak isteyenlere karşı direniyoruz . Ama  yine de ayakta dimdik durmak şart.Kendimiz için, çevremizdeki insanlar için ,en önemlisi de  bizden sonraki nesil için. 
     Bulduğum ilk boşlukta  arayıp, " hadi " diyorum. " havamız değişsin , gezelim biraz". Bazen keyfi olmuyor   film izliyoruz.  Bazen sohbet ediyoruz. Feyste rastladığım birinden bahsettim  geçen gün."Oyuncu Anne- Şermin Çarkıcı"   Arkadaş  ben böyle sinir bozucu bir kadın görmedim. Daha çok genç, ikiz oğulları  ve  onlardan tahminen 2 yaş küçük  kızıyla   bu ne bitmez enerjidir, bu ne nev-i şahsına münhasır bir kişiliktir. Sıradan birinin illallah diyeceği durumlarda bile    hem eğitici, hem eğlendirici  bir nokta yakalayıp  nasıl  değerlendirmedir böyle. "Bak" dedim arkadaşıma " senin böyle küçük çocukların yok,  ama  zaten önemli olan taklit etmek değil, hiç birimiz O'nun gibi olmak zorunda değiliz, olamayız da... Sadece sıkıldıkça oku, kendi hayatına uyarla. Şerri hayra tebdil eyle " Çok mutlu oldu. "Seninle olduğum sürece mutlu oluyorum , kendimi iyi hissediyorum. Ve ne çok şey öğreniyorum  her seferinde " dedi. ( Ah bu benim iki yüzlü hallerim öldürecek beni.  Ne yetenekli biriyim. İçim kan ağlarken bile  gülebiliyorum ya, pesss. Kendimi  alkışlamak istiyorum. Bi  gece düzenleyip,  ödül vereceğim oyunculuğuma :))
   Bunları duymak için yapmıyorum elbette. Amacım ne  enaniyetimi besleyip büyütmek ne de vicdanımı rahatlatmak. Nitelikli beraberlik adına,  O'nunla olduğum süre içinde gönlünün  bahar dalı tomurcuklansa, o tomurcuk çiçek açsa, yalnız olmadığını  ve sevildiğini bilse yeter.  Çünkü biliyorum ki, insan en çaresiz ve mutsuz olduğu anlarda yüreğine biri dokunsun ister. Belki acısı   yok olmaz, endişeleri körelmez ama  gülümser. Derdine gülümser,  yalnızlığına gülümser, çeresizliğine gülümser. Gülümsedikçe  güçlenir insan. 
     Geçen hafta   eve gelir gelmez hemen yanıma yiyecek- içecek bi'şeyler alıp,  pikniğe gidelim dedim. Evden çıkmamızla  dönmemiz 1 saat anca sürdü.  Evimizden 4-5  yüz metre ileride  oldukça yeşillik, ağaçlık  bir yere  götürdüm O'nu. Çimenlerin üzerine oturduk. Sohbet ettik. O meyve suyunu içti sadece,  ben açlıktan bayılmak üzere olduğum için atıştırdım. Sonra ayakkabılarımızı çıkarıp, toprağa bastık.  Negatif enerjiyi toprağa gömdük. Baharla birlikte onlar da  çiçek açsın diye. Yürüdük , temiz havayı, bol oksijeni içimize çektik. Bana da iyi geldi.
        İnsanları mutlu etmek, pozitif enerji vermek, hayattaki zorluklarını kolaylaştırmak inanın zor değil. Masraflı değil. Çok vakit isteyen bir şey de değil. Yeter ki yüzeysel olmasın  ilgimiz. Bakışlarımız  ruhunu görmek istercesine derin, sözlerimiz  sade,  alakamız samimi olsun. Ruhumuzla, bedenimizle, yüreğimizle, sözlerimizle o an , orada, O'nun yanında sadece O'nun için bulunduğumuzu   hissettirebilelim yeter.

13.03.2016

Daha ne kadar ? Nereye kadar ?

Adı yok , tanımı yok .... İnsanlık dışı bu olanlar . Lanetlemek değiştirmiyor , yetmiyor . Ne yazacağımı bile bilmiyorum . Kimbilir kaç insanın yüreği yanıyor , kimlerin canı acıyor ?  İsyan edecek gücüm bile yok . Yazıklar olsun bunca acıdan nemalananlara !!!!

29.02.2016

HUNİ'M NEREDE BENİM ?

Aydınlanma çağına giriş yaptım sanırım. O da nereden çıktı diyeceksiniz. Uzun süredir  belirtileri hissediyordum da, en son  buzdolabının derin dondurucu bölmesini açtığımda karşımdaki manzarayı görünce  emin oldum. Tam orta  raftaki siyah, fermuarlı, küçük deri çanta,  kısa süreli  akıl tutulması yaşamama sebep oldu.
Bu bir   tansiyon aletiydi  ve derin dondurucuda ne işi vardı ?
Hangi ara,hangi  akla hizmetle koymuştum oraya ?
İşte bu sorulara  cevap arama  zahmetinde bile bulunmadım.
Zira  bu aydınlanma çağına girişimin işaretiydi ve  deli gibi sevinmeme yeterli bir sebepti, gerisi teferruattı :))


25.02.2016

ACIDAN GEÇMEYEN ŞARKILAR DA İNSANLAR DA EKSİKTİR...


Hüznün tüm duygulardan  ayrı, daha nahif bir ruhu vardır,
Kendine has tadı, kokusu rengi...
Hüzün, törpüler sivri huyları, tavırları...
Daha mülayim yapar insanı,
Öfkeden, enaniyetten ari hüzün olgunlaştırır...
Ve bu parçanın  bende ayrı bir yeri vardır,
Gözümü kapatıp dinlediğimde benden bir şeyler alır,
Aldığından daha fazlasını da  ruhuma taşır..
Yüreğimi ferahlatır....


18.02.2016

MERHAMETSİZ RUHLAR

"Gizli anahtar, joker, temel, olmazsa olmaz, iskelet, kurtarıcı.......  adının, niteliğinin, sınırlarının hiç bir önemi yok, ister arkadaşlık, ister dostluk, ister evlilik, şahsi ya da genel her ilişki, her düzen için olması gerekir sevgi - saygı "derdim  bir zamanlar. Resmiyet ihtiva edenlerde saygı olmazsa olmazımdı. Çünkü kimse kimseyi sevmek zorunda olmasa da saygı göstermek zorundaydı zannımca.. Sevgi ise daha öznel ilişkilerde lokomotif vazifesini yüklenirdi. Evliliklerde mesela.
Şu an saçma diyorum...  cidden saçma.   Aşkın karın doyurmaması gibi, sevgi ve saygının da işe yaramadığını,  daha doğrusu yetersiz kaldığını anladım şu son bir kaç gün içinde. Allah merhametten yoksun bırakmasın yüreklerimizi. Sözüm ona  seven insan, içindeki vahşi duygular, şiddet eğilimi tezahür ettikçe  sevginin etekleri altına saklanıyor zira.  Çok sevdiği için kıskanıyor, çok sevdiğinden  dövüyor,  sevgisi terk edilmeyi kaldıramıyor, bıçaklıyor,  öldürüyor, yüzüne kezzap atıyor.  Düşününce " demek ki  sevgi iyi bi'şey değil" diyorum. Hatta "sevgi, kötülüklerin anası" oluveriyor birden ..Sevmesin beni kimse, sevmeyeyim ben kimseyi....
Oysa " lanet olsun içimdeki merhamete, acıma duygusuna, vicdana....  beni, bir insanın canını/ hayallerini/ duygularını / geleceğini katletmeye sevk eden işte bunlar. Yufka yürekli olduğum için , içimden bir canavar çıktı ve bunları yapmama  sebep oldu  !!!"  diyebilir mi insan ? Merhamet, sevgi gibi insanın gözünü kör edip, aklını başından alabilir mi ?
Ve Ankara...
Patlayan bomba....
Hayatını kaybeden onlarca insan...
Yaralılar...
İnsanların o anda yaşadığı dehşet...
Ya sevdikleri?
Ailelerinin endişeleri?
Acaba eşime, evladıma, arkadaşıma , sevdiğime bi'şey oldu mu korkusu?
Hangimiz hesap soracağız? dahası kimden, kimlerden?
Kimin  bunları yapanlara, sebep olanlara, azmettirenlere   söz söylemeye hakkı var ?
Kim atacak ilk taşı ?
Siyasi hesaplaşmaları,  gruplaşmaları  bir tarafa bırakarak kim objektif bakabiliyor olaylara ?
Hangimiz farkındayız  neden bu hale geldiğimizin ?
Toplumların, örgütlerin, siyasilerin, küreselleşen dünyada güç odaklarının çıkarları doğrultusunda,  kimin eli kimin cebinde  belli olmayan bu düzensiz düzene  vicdanımız rahat  söz söyleyebilir miyiz ? Eleştirebilir miyiz ?  Lanet  okuyabilir miyiz ?
Belki adam öldürmedik,  adam kullanmadık, petrolde ya da altın yataklarında olmadı gözümüz. Falanca devletin yönetimine, düzenine çomak sokarsam daha da güçlenirim, filanca devlet karşısında dengeler benim lehime değişir demedik belki.  Ama demeyişimiz  insanlığımızdan değil emin olun. Çapımız yetmedi/ yetmiyor. Biz daha  küçük   çaplı  bombalar patlatıyoruz. İnsan öldürmüyor , yaşayan ölülere sebep oluyoruz. Bizim iktidar mücadelemiz iki bilemediniz üç kişilik. Bizim hakimiyet kurma  isteğimiz koca  devletler üzerinde değil, etrafımızdaki  insanlar üzerinde.... Önemli olan keyfiyet değil mi ?
Akşam  adını hatırlamadığım   bir dizide, erkeğin kadına söyledikleri mealen şöyleydi "  ne bu sahiplenmeler  falan ?  Ben seninle berabersem, hesap  sormadığın ve benim hayatıma müdahale etmediğin  içindi. " Dehşete düştüm bu sözleri duyunca. Ve  aynı sözleri sarf eden adam,  beraber olduğu kızdan  karnındaki bebeği  öldürmesini  istiyordu. Bombayla adam öldürmekten farkı neydi ? Hem sana güvenen, yürüye gelen  ilişkiye binaen hayal kuran kadının  umutlarını, insanlara olan güvenini katledeceksin, hem de henüz doğmamış bir canlının  ölüm fermanına tek başına karar vereceksin ...Bu kadar duyarsız ,duygusuz, bencil,  acımasız, merhametsiz bir adam  hayvani ! ihtiyaçlarını karşılarken  insanlık dışı kararlar verebiliyorsa,  bu adamı  bir devletin başına başbakan ya da başkan yapsan  Ankara'daki olayın zuhuruna sebep olmaktan çekinecek mi ?
Eğer bu düzen  hoşumuza gitmiyorsa, endişe duyuyorsak dünyanın  gidişatından, çocuklarımız için,gelecek nesiller için  kaygılıysak....Kendimizden başlayacağız  düzelmeye ve düzeltmeye.. İncitmekten , kırmaktan, ah almaktan , hakka tecavüz etmekten korkacağız. Vicdanımızı  sık sık karşımıza alıp  hesaplaşacağız. Söylediğimizin, yaptığımızın ya da yapmadıklarımızın  nelere mal olacağını düşüneceğiz.
Allah'a inanalım ya da inanmayalım, mahşer günü var ya da yok ne gam. Başımızı yastığa  rahat koyacağız/ koymalıyız kendi adımıza. Bumerang gibi, her şey gün gelir bize döner.
İyisi de kötüsü de....