14.04.2015

AŞK KÖPEKLİKTİR....


Aşkın  kaç kez tanımı yapıldı bilmiyorum. Üzerine ne kadar şiir ya da kitap yazıldı, kaç film çekildi?
Pazar günü izlediğim "Paramparça Aşklar ve Köpekler" filmi  aşkın tanımı yapmıyor aslında. Sadece aşık olan  bir insanın , aşkı uğruna nelerden vazgeçebildiğini gösteriyor.  Ailesini, çocuklarını , evini nasıl geride bırakabildiğini.... Toplumun değer yargılarını ,  ahlak anlayışını,  kendine olan saygısını nasıl bir  kenara itebildiğini ... Aşkın insanı nasıl bencil yapıp, ihanete sürüklediğini..Aşkın diğer bir adının acı çekmek olduğunu.... Bazen insana  " acaba, doğru mu yaptım / yapıyorum " dedirttiğini anlatıyor.
"Tanrıyı güldürmek istiyorsan, O'na planlarından söz et"
Film içinde geçen bu replik, gerçekten  üzerinde düşünmeye değer. Üç farklı hayatın  trafik kazasıyla kesişmesini anlatan bu film  bence kesinlikle izlenmeli.. Meksika yapımı ve oldukça bol ödüllü. Kurgusu güzel, anlatımı akıcı , hikaye sürükleyici..
İyi seyirler...

9.04.2015

GAMZELİM...

Kantinde boş bulduğum sandalyeye oturdum. Hemen dikkatimi çekti. Aynı masada fakat çaprazımda oturuyordu. Yanında da sarışın bir hatun. Kömür karası gözleri vardı ve biçimli yay gibi kaşları. Gözlerimi alamadım, uzun uzun baktım.Beyaz tenliydi. Kısacık siyah saçları sayesinde yüzünün yuvarlaklığı iyice ortaya çıkmıştı. Konuşurken arada gülüyor, bembeyaz dişleri görünüyordu . Hele gamzesi, saatlerce baksam bıkmazdım. Bi' erkeğe bu kadar mı güzel yakışırdı gamze.
Üstü başı oldukça düzgündü. Yeşil bir kazak, altında siyah kadife pantolon. Bir anda kendi kendime gülümsediğimi fark edip, etrafa rezil olmamak için telefonumu kurcalamaya başladım. Ama gülüşünü duyduğum anda  gayri ihtiyari yine ona baktım. Aman Allah'ım, sanki O da tetikte , bakmamı bekliyormuş. Göz göze geldiğimiz anda tekrar  gülümsedim. Ama O gülümsemiyor, hatta oldukça sert bakıyordu. Kaşlarını çatarak " neden bakıyorsun" dedi. Gülümsemeye devam ettim." Ama çok tatlısın"  dedim. Duymamış gibi yaptı, elindeki tostu yemeye başladı. Bir yandan da yanındaki hatunla konuşuyordu . Sanırım sarışın  kıskanmıştı aramızdaki bu kısa bakışma ve konuşmaya. sessiz sakin otururken birden  hırçınlaşıp, bir şeyler söyledi ve  benimkinin  (!)  elindeki tostu aldı, Erkek adam dediğin kendi işini kendi halleder ama benimki  muhallebi çocuğu çıktı azıcık. Mızmızlandı. Sarışın inat mı inat, vermiyor tostu. Bastı yaygarayı benimki, çığlık çığlığa bağırıyor. Şimdiye kadar varlığını bile fark etmediğim bir adam yanaşırken, sarışın tostu verdi. Adam geldi, gamzelimin başına  sağ avuç içiyle vurup, "bağırmaaa!" dedi ve gitti. Sanırım babalarıydı. Dışarıda sigarasını içmeye devam etti. Ne de olsa vazifesi bitmişti. Sükunet sağlanmıştı !.
"Yaptığını beğendin mi, bak senin yüzünden kardeşin dayak yedi " dedim. Hiç oralı olmadı. Benimkinden en fazla 1-2 yaş büyük olan sarışın da fena değildi hani. Güzel bir kızdı. Ama sevmedim . Sinsiydi , kıskançtı, fesattı. Kim demiş bütün çocuklar masum diye. Masumiyet yaşla alakalı değil işte. Bazı insanlar çocukken de  sadist olabiliyor.
Zaten Sezen demiyor mu  "masum değiliz hiç birimiz" ...


5.04.2015

ASLINDA BENİM DERS ÇALIŞMAM LAZIM, ZİRA SINAVLAR KAPIDA...

Stabil ; dengeli, düz, oturmuş, kararlı, değişmez... Ve elbette benim hiç sevmediğim bir kelime ve ahval..Bazen kendimden bile sıkılıyorum ben. Ortamdan, insanlardan...Beynimde  fırtınalar esiyorsa hele, aynı hızla mekan değişsin, yanımdakiler  değişsin istiyorum.  Bi'şey yapmayı düşündüğüm anda, daha yapmaya başlamadan sıkıldığım oluyor...
Neden mi?
Dengesiz biri miyim, değil miyim o ayrı bi' konu...  Düşünmek yoruyor.. Sorgulamak.. Sorularla boğuşmak.. Onun için hızla değişmeli her şey...Düşünmekten alıkoymalı beni. En azından yavaşlatmalı...
Ne yazık ki bu aralar stabil kelimesini hazmetmeye çalışıyorum ve sabırlı olmayı öğrenmeye ..... Sakin olmaya, öfkelenmemeye, iç huzurumu  korumaya çalışıyorum...
İlişkinin seviyesi, düzeyi, niteliği ne olursa olsun, insan kaybetmeyi sevmiyorum ben.  Gidenin ardından belki  öylece bakıyorum bazen. Bazen içim yanıyor, yüreğim kanıyor , susuyorum ama sevmiyorum.. Hele  iki kelime etmeden gidenleri anlayamıyorum. Hiç mi söylenecek sözleri olmuyor acaba ?
İyi insan yok. Nasıl herkesin doğrusu farklıysa, iyilik anlayışı da öyle. Kimseye yaranamıyorsun. En güzeli kendine iyi olmak belki de. Bencillik anlamında değil elbette.  İçini, vicdanını rahat   ettirme. Ben cümlelerimi toplayamasam da siz  anladınız .
Bugün dışarı çıktığımda papatyalar gördüm yeşillikler arasında. Muhteşemdi. Bahar gelmiş meğer. Farkında değildim. Oysa hala üşüyorum ben. Ama cidden üşüyorum.
Neyse, çok şükür bu yazıyı da dereden tepeden bahsederek ,  kazasız belasız atlattım.  İçimden geçenleri susturdum :) Duygularıma hakim olmayı öğreniyor muyum ne :))

26.03.2015

UMUT, GELDİYSEN ÜÇ KERE VUR...

Pek bi ağlak oldum şu son günlerde. Hava bulutlu diyene, sen bana  su samuru mu  dedin deyip, zırlıyorum. Samur demişken, İki yeşil Su Samuru ne güzel kitaptır öyle. Yıllar yıllar önce okumuştum da çok etkilenmiştim.Aile kavramını,  bütün olmayı çok güzel  anlatıyordu.  Bir kitabın  iyi, güzel olarak nitelendirilmesi için  her cümlenin anlam yüklü olması gerekmiyor bana göre. Bir cümle, hatta bir kelime beni can evimden  vurmuşsa güzeldir.
Filmler için de  aynı şey geçerli. Sisten gelen diye bir film izlemiştim. Tarzı bana uygun değildi ama, başladığım işi bitireyim düşüncesiyle sonuna kadar izlemiş, son 5 dakikada  tahmin edemeyeceğim kadar etkilenmiştim. Bir kasabayı yoğun bir sisle birlikte, yanlış hatırlamıyorsam devasa  canavarlar basıyor. İnsanlar  öldürmeye çalıştıkça çoğalıyorlar.  Filmimizin kahramanı oğlunu, sevdiği kadını ve yaşlı bir çifti arabasına alıyor ve uzaklaşmaya çalışıyorlar ama, her yerde canavarlar var. Acı çekerek ölmek istemedikleri için, kahramanımızdan kendilerini öldürmelerini istiyor ve razı ediyorlar. Tabancada 4 mermi var ve beş kişiler.  Sonunda adam tek tek hepsini öldürüp, araçtan dışarı çıkıyor. Ağlayarak ölümünü beklerken sislerin dağıldığını ve insanların  akın akın kendisine yaklaştığını görüyor.  Anlıyor ki artık canavarlar yok.  Yaşadığı pişmanlığı düşünebiliyor musunuz? Bu yazı bir film tanıtımı olmadığına göre, sonunu söylememde sakınca yok değil mi? Yoksa süper bir filmdi. Sonuna kadar katili hizmetçi zannediyorsunuz ama bahçıvan çıkıyor gibi bir  yorum yapmazdım :)
Demek ki neymiş, son ana  kadar umudu yitirmemek lazımmış. Umut insanı ayakta tutarmış. Umudunu yitirenin hiç bir şeyi kalmazmış.
Umutlu olmam gereken zamanlardayım. Gün mü olur ay mı olur bilemiyorum.  Annem  yoğun bakımda ve  durumunda değişiklik yok ne yazık ki.
Yanağına dokunabileceğim kadar yakınımda, yüreğine dokunamadığım kadar uzağımda...Umutluyum, iyileşecek ve ben O'nun yüreğine dokunacağım...


16.03.2015

..........

Bazen çelişkide kalıyor insan..
Ağzına geleni söyleyip, içini rahatlatmakla  sessiz ve vakur kalıp,  öfkesini bastırmak arasında...
Şu an susuyorum, ama içimde öfke de yok....İşte bu daha büyük bir çelişkiymiş gibi geliyor bana...

13.03.2015

.......

Ben kahve severdim, O çay...
Ne kahvenin hatırında, ne çayın  sıcağında,
Buluşamadık.....

GİTME DUR DİYEMEDİM YAAA!!!!

Son 10 gün içinde üçüncü kez, üç kişi dışarı çıkmamızın ardından eve dönüşte  ..Hah sebebini buldum, bu kez takım değiştirmeyi unutmuşum. Sanırım ondan sebep bu başıma gelenler... Neyse, bahçemiz büyük ve  karanlık. Ben de arka bahçeden dolaşıp eve girmeye çalışıyorum.  Sağ tarafımda bir  gölge hissedip döndüm sayın okuyucu. Ya hu bu sayın okuyucu  da nereden dolandı ki dilime. Hangi blogda gördüm de ç/aldım acaba. Rica ediciim, sahibi kimse gelsin alsın..
Sağıma dönmemle birlikte  ikinci kat balkon kenarında, klima ünitesi üzerinde konuşlanmış bir adam gördüm. O şaşkınlıkla  " n'apıyorsun sen orda " dedim.  Sorulabilecek en saçma soru. Hani otobüs falan bekliyorsa, " burdan geçmez, iki adım ötede metro var oraya git" diyeceğim ..Bi'şeyler geveledi de, ne olduğunu anlayamadım.  Bağırdım avazım çıktığı kadar. Lakin,  basiret bağlanması böyle bi'şey sanırım. "İmdat " diyeceğim yerde, "Kefilllll" diye bağırıyorum .. Kefil, apartman görevlimizin  adı.  En alt katta oturuyor. Kim ,  hangi sebeple koymuş bu adı bilmiyorum . Adamı ne zaman görsem, bankadan kredi çekesim geliyor. Nasılsa kefil hazır. Zavallı ürkmüş olacak ki,  hemen yere atladı o yükseklikten. Ben bi' kez  daha bağırdım ama nafile.. Üstelik olduğum yerde çakılı duruyorum. Üstüme doğru yürüse, çantamı alıp gitse yapacak  bir şey yok.  Kaçtı gitti bizimkisi.. Hani ellerimin arasından kayıp gider gibi..  Kimse duymadı ya hu. Çok bozuldum çookk. Apartmanın önünde saldırıya uğrasam kimsenin ruhu duymayacak demek ki.
Kalakaldım  oracıkta. Benim kaderim mi  acaba gidenlerin arkasından  bakmak diye uzun uzun felsefi  iç  konuşmanın ardından eve girip, komşumun kapısını çaldım. Dediğine göre  nefes alamıyormuşum. Üzülünce  nefes alamam da demek ki, korkunca da  alamıyormuşum..
Sonra aldı mı beni bi' düşünce. demek ki ben evde yalnızken, evimin duvarlarında örümcek adamlar dolaşıyormuş. Demek ki her akşam  bayrak töreni gibi panjurlar kapatılıp, sabah aynı törenle açılacakmış. Ben daha 3 gün önce gecenin 2.30 unda evden çıkıp havalanına gittim. Ya o anda biri olsaydı, kesin  helvam kavrulmuştu.
Son zamanlarda insanlar çığırından çıktı. Hayır saat daha 22.00 bile olmamış, bu neyin kafasıdır erkenden hırsızlığa çıkıyorsun.
Bu memleket gün geçtikçe yaşanmaz bir hal alıyor, benden söylemesi...