20.04.2013

.......

 
Ne aradığımı biliyor muyum ?
Biliyorum..
Nerde bulacağımı biliyor muyum ?
Biliyorum..
O  azim, o kararlılık bende var mı ?
Var...
O halde sorun yok...
Düşünme, düş yola...




18.04.2013

ASLINDA AYRILIK DA YOKTUR...



Özür dilerim...
Lütfen beni affet..
Teşekkür ederim...
Seni seviyorum...
                                                                       
"Gerçek AŞK'ı nasıl ayırt ederiz bilir misiniz ?
İnsanın zihnini, kalbini yormaz ve kesinlikle zarar vermez. Hatta gerçek sevgili, düştüğünde , sen talep etmeden elinden tutup kaldırır. Seni sarıp kavrar. Bunun konuşulmasına bile ihtiyaç kalmaz. Kalbinde nedensiz acı oluşturmaz ve başka bir sebepten oluşsa bile, onu seninle beraber eritir. Yani senin tekrar ışığa dönmene yardımcı olur.."

Kişisel gelişim kitaplarına ben de merak sarmıştım bir ara. Ama sonra  nedendir bilinmez, uzak durdum hep..Ve soğuk.. İnsan kendini tanımalıydı önce. Kendi kapasitesini, neyi yapıp neyi yapmayacağını  da kendi belirlemeliydi. Nasılsa kişiliklerimiz, değer yargılarımız, birikimlerimiz ve hayat tecrübelerimiz bir birinden çok farklıysa, elbette hayatta takip edeceğimiz yollar da bir birine benzeyemezdi ,kalıplaştırılamazdı.
Ancak bir arkadaşımla sohbet ederken,  konu "kök duygular, kök korkular" a gelip dayandığında  yeni okumaya başladığı  bir kitaptan bahsetti. " Aslında Ayrılık Da Yoktur"...  Yazarı, Seda  Diker..Hemen gidip aldım.Ancak okumaya başlamam çok uzun sürdü doğal olarak. Önce bir birimize ısınma evresi geçirdik sanırım :))
Bu kitapla, kişisel gelişime bakış açım değişti veya değişmedi. Orası önemli değil. Önemli olan,  kitabın tamamını kabul etmesem de , ( mesela en çok takıldığım cümle "başımıza gelenlerden yüzde yüz biz sorumluyuz" bunu asla onaylayamam , kimse de onaylatamaz .. Başımıza gelen her olaydan sorumlu değiliz. Sorumluluğumuz, bununla başedememe, çıkış yolu bulamama ve bizi üzmesine izin vermeyle sınırlı olabilir ancak....) içinde anahtar cümlelerin olması.. Başkasının ilgisini çekmeyen bir cümle sizin için hayati önem taşıyabiliyor. Ben bu kitabı önyargılarımdan sıyrılarak okudum. Belki de beklentilerimin fazla olması bir çırpıda okumamı sağladı. Lakin, okurken , başta dilini ve olay örgüsünü çok basit bulmadım da değil. Hatta bazı bölümlerde bu kadarı da saçma diye düşündüğüm de oldu.
Kitabı az önce bitirdim.. ve dedim ki, hayatta herşey değerlidir.. her varlığın, her insanın mutlaka bize kattığı bir değer, gösterdiği bir öğreti vardır. Eğer bunu anlayamıyorsak, doğru bakamıyor ya da doğru irdeleyemiyoruzdur gördüklerimizi..
Kök duygu dediğimiz 3-4 yaşlarından bu yana getirdiğimiz değersiz hissetme, sevilmediğine ve iyi bir şeyi hak etmediğine inanma gibi duygulardır.. Çocuk 0-6 , belki de 0-4 yaş aralığında, anne- babadan yeteri kadar sevgi, saygı,  ilgi görmediyse, güven aşılanmadıysa  kök korkuları oluşacaktır.Kişi yetişkin olunca da hayatını bu kök duygular  yönlendirecektir. İşte bu kitabın amacı, her insanda bulunması kuvvetle muhtemel olan kök korku ve duyguların tesbit edilmesi, ortaya çıkartılması ve bunların izale edilmesinin yollarını gösteriyor. Bunun için de, kişinin iç dünyasına eleştirel gözle bakması, acı çekmeme adına, kendini kandırmaktan vazgeçmesi  şart. Bir insanla yaşanan ilişkinin en güzel yanı,  kendinizi tanımanıza yardımcı olmasıdır.
Kök korkuları ve duyguları çok da hafife almamak lazım. İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Erkan Sarıyıldız 'ın dediğine göre , kalp, tiroid, mide, barsak ve iskelet hastalıkları gibi tıbbi sorunlar, çocukluktan getirilen kök duygulardan kaynaklanıyor. . Sevilmeye layık olmadığını düşünme ve değersiz hissetme gibi kök duygular, enerji bedeninde karanlık bir nokta oluşturarak hastalıklara yol açıyor.Aslında bu konuda yazılabilecek çok şey var. Ancak haddinden fazla uzun olduğunu düşünerek, burada kesiyorum. merak edenler zaten doğru kaynaklardan bilgi edinecektir. Amacım bir konuda bilgi vermek değil, ilgi duyanları araştırmaya sevketmek olabilir sadece.:))
Kitabı okumanızı tavsiye ederim.. İşte benim hoşuma giden  satırlardan seçmeler..her ne kadar yazarı bir kadın olsa ve genelde kadın gözüyle bakmış gibi dursa da, ben insan olarak ele aldım......

- Sevgi naziktir.Yumuşaktır..Biz sevgiyi sadece bir duyguymuş gibi algılar, hatta zaman zaman küçümseriz. Oysa gerçek sevgi canlı bir varlık gibidir. Derinlemesine dokunur, okşar, besler, verir.....O, dışardan içimize almaya çalıştığımız bir şey değil, içimizde var oaln ve dışa doğru akan br var oluş şeklidir... ( s.13)
-Ego , olumsuz duyguları sever. Onlardan beslenir.
 sevgi doyurucudur...(s.15)
-Kadınlar daha derin  ve maneviyat ağırlıklıdır, erkekler ise daha enerjik ve maddiyat ağırlıklı  yaratılmışlardır.  (s.29)
- Bir erkeğin gücü, kendi kadınıyla doğru şekilde birleşebilmesi ve onu ruhen ve bedenen doyurabilmesinden geçiyordu.
  Erkeğini seven ve doymuş bir kadının , dünyayı yerinden oynatabilecek potansiyeli olduğunu unutuyorlardı....(s.35)
- Ya kadınlar ? Nesiller boyu yasaklanmış, bastırılmış dişiliklerini var etmenin, ortaya koymanın yolunu bulmaya çalışırken en tahsilli, en akıllı ve başarılı olanlar bile ilişkiler söz konusu olduğunda  tökezlemeye başlamışlardı...Erkeğe parasal anlamda bağımlı olmamak, duygusal anlamda bağımlı olmayacağı anlamına gelmiyordu ki...(s.41)
- İlişkilerde kafamız öyle karıştı ki artık " bu işin doğrusu budur ! " diyecek bir bilgi kalmadı. merkezimizi, inançlarımızı, en önemlisi toplumsal değerlerimizi kaybettik. (s.42)
- Senin hayatında kimse kalamaz. anlıyor musun beni ? Hiç kimse kalamaz. Çünkü n başta sen yoksun..(s.50)
- Eğer aşk hayatınızda tekrar eden problemler yaşıyorsanız , ilk bakmanız gereken yer yine bilinçaltınız ve orada kayıtlı olan derin duygularla olumsuz inanç kalıplarıdır. (s.53)
- Dişi erkeğin doğrularını bilmeye ihtiyaç duyar. Bunu talep eder. Doğrular , her yaptığının hesabını vermek değildir. Sadece kalbindeki gerçek duyguları, ilişki hakkındaki gerçek düşüncelerini, hatta verdiği sözlerin gerçeği saptırmadan , yalan söylemeden tutulmasını gerektirir. ...(s.138)
- Birine kabul vermek, onu değiştirmeye çalışmadan sevmektir. (s.156)
- I open my heart to you.....(kalbimi sana açıyorum ) (s.163)
- Aslında kendinizi kötü hissetmenizin sebebi başkalarının davranışı değil, kendi içinizde tetiklenen değersizlik duygunuzdur . (s.173)
- Sevdiğiniz kişide, başkalarının fark edemeyeceği  özellikleri yakalayarak onları söylemelisiniz. Ki, sizin onu ne kadar derinden görebildiğinizi anlasın. Sizi ta içinde,  derinlerinde hissedebilsin......Takdir edebilmek sizin özgüveninizi karşı tarafa sağlam bir şekilde hissettirirken, aynı zamanda  sevdiğiniz kişinin pozitif yanlarına odaklanabilmenizi ve bu sayede  yargılamaktan uzak kalmanızı sağlar. (s.196)
-Başınıza gelen bir durumun içinden nasıl çıkacağınızı  duygularınızı yönetim biçiminiz belirler.( s.207)
-Eğer acıyı anlamlandırabilirseniz, yani neden acı çektiğinizi tam olarak keşfeder ve o acının ardındaki kilidi çözerseniz, içinden yürüyüp geçmek sadece iki saatinizi alabilir. (s.211)
-Duygusal borç, İlah adalet tarafından er ya da geç ödettirilir.Bu sadece erkek için değil, kadın için de geçerlidir. (s. 247)
- Göreviniz onu, kendi mutsuzluğunuz pahasına mutlu edebilmek değil, sadece gerçekleri anlamasını sağlamaktır.(s.248)
-Çözüm getiremediğiniz hiç bir sorunu ya da eksiği " eleştirel" bir dille söylememlisiniz.bunun kimseye faydas olmuyor. (s.275)
-Başkalarıyla ne yaptığı değil, benimleyken ne yapmadığı problemdir. (s.277)
-Yanından ayrılmasını istemediklerin gittiğinde, onlara mani olma. Unutma, giden gitmek istediğinde, senden götüreceği tek şey  SEVGİN olsun ki, tekrar sana dönmek istediğinde, görmeyi istediğin gibi başı dik olsun. senin kadar önemli ve değerli olsun .(s.279)
- Kimdi doğru kişi? Korkular temizlenene kadar, egomuzun sesini dinlemekten vazgeçene kadar, sadece fiziksel şartlarla seçtiklerimizdi doğru kişi......Oysa kalbimizin sesini dinlemeyi, onunla seçim yapmayı unutmuştuk..(s.340)
-Olur , sen sevme beni....Ben beklentisiz sevmeyi öğrendim.
Bu yol , sevilmenin hazzından büyükmüş...(s.363)
- Kadının  (insanın ) özgürlüğü, mutluluğunu sadece kendi ellerinde tutmasıdır.Başkalarının gelmesine, görmesine, iki dudağının arasında çıkanlara değil... 
Sevmek, özgür bırakmaktır....( s.364)
- Neydi o öyle, iyi ve güvenli ilişkiler durağan, sıkıcı, monoton olacaktı. hazdan ve tutkudan yoksun. O nedenle hep orijinal sandığım  ama ruhen bozuk tiplere tutldum..(s.371)

İyi okumalar :))






17.04.2013

......

Tüyleri kesilince bişeye benzemedi zaten..
Bi de her fısatta  dışarı kaçtığı için pire dolmuş...
gel de kucağına alıp sev şimdi..







bunlar tüyleri tam uzamadan önceki hali..


Çok tipsiz ya....))


zavallım üşümüş petekten medet umuyor ))






........

Seni niye vazgeçemeyecek kadar çok sevdiğimi anladım...
Kendimi  "özel"  hissettiren tek insandın sen...
Ama bil ki, öyle olmasa da severdim seni...





16.04.2013

ROL MODEL...

 

Bazen kendimi ana muhalefet gibi hissediyorum. Ya bende bir anormallik var, ya da insanlar sorgulamadan, düşünmeden bazı sözleri söyleyip geçiyorlar..
Neyse, konumuza dönelim..
Rol modelin sözlük anlamı, örnek alınan kişi demek..
Özellikle çocukların ve gençliğe adım atanların, hatta daha da geniş kapsamlı düşünürsek, insanların  kendilerine örnek aldığı kişi...
Aslında olması gereken, aslolan,  tüm insanların rol model olması.. Buna uygun davranış tarzı benimsemeleri. Hayatlarını örnek bir insan gibi idame etmeleri.. Tabi ki olmayanları suçlama hakkımız, hesaba çekme yetkimiz olamaz. Burada herkes kendinden sorumludur diyoruz. Sanatçılar, toplumun ileri gelenleri rol model olmak zorunda mı, bunu da konunun dışında tutuyoruz.
Benim asıl derdim anne- babanın rol model olması..
Nette gezinirken, bir habere rastladım.
Eğitimci yazar falanca filan diyor ki,  televizyonda dizi seyreden ebeveynin, çocuğuna " ders çalış " deme hakkı yoktur . Hani ders çalış diyebileceğim bir çocuğum yok , ama mantığıma vurduğumda, tecrübelerimi gözden geçirdiğimde  " ne münasebet" diyorum.. Bir insanın çocuğu varsa, ona model olma yükümlülüğü, doğru, dürüst, insancıl, yardımsever, paylaşımcı ....... olma gibi değerleri kapsar. Ne yani çocukla oturup çocukla mı kalkmak lazım. Saat 9 da uyuması gerekiyor diye, erkenden uyumak mı lazım...
Rol model olma,   ebeveyn için, çocuğunu hayata  hazırlama  noktalarında geçerli olan bir durumdur bana  göre. Bu nedenle  çocuğun yapması gerekenleri, sorumluluklarını yerine getirmede, onunla aynı davranış tarzı içine girmenin, mantıksız, mesnetsiz olduğunu düşünüyorum. Mesela çocuk  ders çalışması gerektiğini,  kendisine ait birincil sorumluluğun  bu olduğunu   mantığına yerleştirmek zorunda. Kişilerin  yere ve zamana göre  yükümlülükleri olduğunu idrak etmeli ki,  siz onun yapması gerekenleri beraber omuzlarken, sizin yaptıklarınızı da  o yapmaya kalkmasın.
En önemlisi de,  çevremden de gözlemlediğim kadarıyla,  bu anlayıştaki rol model olmanın ebeveyn- çocuk ilişkisine zarar verdiğini düşünmekteyim. Zira  anne- babası ile aynı davranış kalıpları içinde olan çocuk, konum farklılığını tam anlayamamakta ve bu durum arada olması gereken  saygı ve  otoritede ciddi boşluklara sebebiyet vermekte. Tabi ki çocuk üzerinde baskı kurmaktan bahsetmiyorum. Özgüvenin gelişmesi ve kişiliğin oluşması açısından, çocuğun da birey olduğu unutulmamalı.  Ama bu demek değildir ki,  çocuk- anne- baba  eşittir. Elbette ki çocuğa sevgi verildiği kadar, arada saygının ve hürmetin de olması gerekir.
Neyse, konuya burada son vermek zorundayım. İzlediğim tek dizi Seksenler başladı,   tavsiye ederim. Zira çok güzel bir dizi, diyim ben size   :))







12.04.2013

........

Ne garip bir gündü..
Çok şey düşündüm, konuştum, kritik bir noktayı çözdüm kendimle ilgili..
 ( Nokta dediğime bakmayın...Benim için  yerçekiminin bulunması kadar mühim...)
ve günü içimi cız eden iki düşünceyle kapatıyorum..
acıtan ya da..
ne kadar kafa yorduysam, yok, bellekten çıkmadı bişey..
çok zorladım kendimi..ama çocukluğuma ait, bana ait ne bir oyuncak geldi aklıma,
ne de tüm ailenin birlikte olduğu keyifle, güle eğlene geçen bir an...
çok yazık be..