6.02.2013

5.02.2013

İKİYÜZLÜ MÜYÜZ ?

   Garip bir alem bu sanal....
   Hani insanların kediyse  aslan, aslan ise   kral göründüğü...
   Bilerek veya bilmeyerek, kişiliğinden  fersah fersah farklı bir tavır sergilediği...
   Ayıplarını, hatalarını,  eksik yanlarını sümen altı edebildiği,  dışta gayet saygın  ve aklı başındayken , zaaflarını, sefih duygularını ortaya döküp besleyebildiği bir alem...
    Eşine, kız arkadaşına karşı  olabildiğine kaba ve anlayışsız  iken, hiç tanımadığı, kahrını çekmeyen,  kendisine karşı gönül borcu taşımayan birine karşı oldukça centilmen , düşünceli ve romantik olabildiği bir yer sanal alem...
      Hayalinde ne varsa, içinde ne gibi bir ukde kaldıysa giderebildiği,  teknisyen iken, mühendisim diyebildiği,   sağlık memuru iken doktorluğa terfi edebildiği bir yer sanal alem...
     Ama bir de işin farklı bir yönü var ki , gerçek dünya ile sanal alemdeki kişilik farklılığınız elinizde olmaz. Ya da yapmacık, bilinçli  değildir. Olaylar sizi belli bir noktaya  sürükler.
    Mesela arkadaşım  "S " der ki,  "blogda melankolik yazılar yazıyorsun ama gerçekte konuşurken yeri geldiğinde keyifli olabiliyorsun, gülebiliyorsun da ..."  Bu sadece bana has bir durum olmasa gerek.. Blogta yazı yazıp ta farklı kişilikler sergileyen sadece ben değilimdir.  Çünkü insanı yazmaya iten duygu durumları vardır. Bazıları çok sinirlendiğinde yazar, kimisi de olağan , gündelik şeyleri yazar, ya da kendisini mutlu eden olayları, bazıları da kendisini yalnız ve hüzünlü hissettiğinde..... Dolayısıyla yazıları hep hüzün taşır, ama  o yazıları yazan hep hüznün pençesinde değildir...Evet  ben genelde  karamsar yazılar yazıyorum ama,  neşeyle dolup taştığım, etrafı esprilerimle kırıp geçirdiğim de oluyor. İşte bu halin, yukarıda anlattıklarımdan farklı olarak, iki yüzlülük taşıdığını düşünmüyorum...
     Mesela, adı üç harfli olan , c ile başlayıp m ile biten  ( Cem bak anlaşılmasın diye adını  tam yazmadım :))  blogger arkadaşımın yazılarını okudukça, başlarda "ne kadar yalnız " derken, zamanla anladım ki, hayattan yeri geldiğinde keyif almasını , yoksunluklarıyla dalga geçmesini bilen, kendisiyle barışık, zeki ve espirili, kelimelerle çok iyi oynayan biri var karşımda...Demek ki,  insanlar farklı yer ve zamanlara özgü farklı kişilikler taşıyabiliyorlar.
     Kaldı ki, içi dışı bir olmanın,  her durum ve şartta aynı tavrı sergilemenin bir meziyet olduğunu da düşünmüyorum.. Nabza göre şerbet vermeyi de savunacak değilim. ..Aklı başında , adab-ı muaşeretten  haberi olan herkes,  nerede nasıl davranacağını bilir.. Dobra olmanın bazen patavatsızlık anlamına gelebileceğini de.. Çok fazla dürüst olmanın kalp kırabileceğini de ...
     Kısacası,  bazı yönlerimiz çok fazla öne çıkabilir.. Ama önemli olan, insanları bu gördüğümüz yönleriyle değerlendirmek değil, tam tersine, arka planda ya da gölgede kalmış yönlerini keşfetmeye çalışmaktır..Üstelik bunu ikiyüzlülük olarak algılamadan, yargılamadan....





4.02.2013

BEN SANA SUSTUM...



Gönlümün zülüfleri beyazladı
Zamansız yüreğim ihtiyarladı
Olmuyor  be sevgili , dilimi susturdum da
Bu yürekten söküp atmak zor adını....





İZMİR'İM....

     Dün hava çok güzeldi.. Tabi insan böyle havaları değerlendirmek istiyor.. Yaklaşık 1 ay önce  yine bir pazar gezmesi yaparken, işi epeyce abartmış, Karaburun'a kadar gitmiştik. Manzaralar harika. Küçük küçük koylara dalası geliyor insanın. İşte  bu gezinti esnasında  muhteşem bir yer görmüştük. Hemen gidip baktık.. Daha yeni devralmışlar,  temizlik yapıyorlardı. .Orada oturup bir kahve içmek, her şeye değerdi. Dün hava güzel olunca yine oraya gidelim dedik.. Düşünün evden 100 km ( tam olarak 105 ) öteye kahve içmeye gidiyorsunuz. Allah akıl fikir  versin bize ne diyeyim.. Ama tabi ki, sonu hüsran oldu, yine açılmamış bizim yer. Yani ne zaman açıp da para kazanacaklar anlamadım ki ...Neyse, yine de şikayetçi olmadık tabi bu durumdan...Gözümüz gönlümüz açıldı.. Bilgisayara yükleyebildiklerimden seçtiklerim işte bunlar.. Muhteşem İzmir'in, göz gönlü açan, doyuran, ferahlatan  karelerinden seçmeler....















SEVENLERİN AŞKINA....

Sabahın  kör bir vakti..
Henüz gün ışımamış, yarı uykulu yoldayım...
Bir önce evime varsam da, kendimi uykuya atsam.. Radyoda şu aralar en sevdiğim şarkı..Tarkan söylüyor.."Sevenlerin aşkına,  sev beni..."
Ne menem bir şey bu sevgi ki, canlı cansız her varlığı ayakta tutuyor..
Sadece insanlara değil, diğer canlılara da enerji veriyor.
Nedir bu bitmez tükenmez sevme- sevilme isteği...
Ama en çok da sevilme..
Acaba diyorum,önemsenme ve değer verilme isteği mi daha baskındır insanda yoksa sevilme isteği mi ? İnsan sevdiğini önemser, ama önemsediğini sevmeden saygı duyabilir..
Hep taltif edilme isteğinin temelinde nasıl bir yoksunluk yatar acaba ?. Çocukluktan gelen  hiçleştirme hareketleri mi? Öz güven eksikliği mi ?
Oysa insan dediğimiz varlık, kendi  tanımalı, bilmeli değil mi? Artı ve eksi yönlerinin farkına varıp, kendindeki olumlu değerler   öz güven için neden yetmiyor? Neden illaki  başkasından onay bekliyor?
Üstelik, başkasının önemsemesi kişinin kendi davranışlarıyla doğrudan orantılı değilken...Bir insan size değer verir ya da vermez. Bu onun bileceği bir iş. Siz ağzınızla kuş tutsanız da bazen kimseye yaranamazsınız. Bu  bir çekimdir. Olur ya da olmaz. Hatta  insanın üstüne çok fazla gitmek, değer kazanmaya çalışmak itici bile gelebilir bazen..
Bir çok ilişkinin bitiminde  karşıdaki insandan yoksun kalmaktan ziyade, O 'nun hatıralarında iyi yer edinememe  kaygısı yer alır..
Kendini bilmeli insan önce.. Başkasından beklediği değeri önce kendine vermeli.. Bu da sanırım bir ölçüde komplekslerden kurtulup, kendisiyle barışması halinde mümkün...







3.02.2013

HÜZÜNLERİM ...HOŞGELDİNİZ..



Ey hüzünlerim, hoş geldiniz...
Gerçi siz benden hiç gitmemiştiniz..
Avının en dalgın halini bekleyen avcı gibi
Hep beni kuytu köşelerde beklersiniz...





31.01.2013

EVLİLER DE SEVER (Mİ?) / SEVGİ ÖZGÜR MÜDÜR...

     
 "Sevgi yargılanmaz" dedim.."Evet, ama tam özgür değil sevgi" dedi...Olmamalıydı da zaten..Bana göre  sevebilirsiniz, ama bunun dışa sirayet etmesi, teşmil edilmesi hoş olmaz.. Toplumun değer yargılarına, düzenine ters düşer..İçte ne yaşarsan yaşa.. "İnsan düşündüğü gibi, hissettiği gibi yaşamalı...Hiç gizli yaşanır mı, o zaman sevgiyi tam anlamıyla yaşamış olmaz ki insan"....
    Muhatabım, ortayı geçmek üzere olan, muhtemelen evliliğinden sıkılmış ve yeni heyecanların peşinde olduğunu tahmin ettiğim bir bey.. Tartışma konumuz ise,  geniş kapsamlı olmakla beraber, evli bir insanın  eşinden başkasını sevip sevemeyeceği üzerine... Beyefendi, almış sazı eline ha bire döktürüyor. Sevebilirmiş, yaşamalıymış, insan özgür olmalıymış, neden toplumun baskılarına ve güdük kalmış kurallarına uyacakmışız....İnsan birden fazla kişiyi de sevebilirmiş, ama toplum baskısı öne çıktığı için gizli yaşanıyormuş, bu da sevginin tam tezahürüne engelmiş...
    Tamam dedim, bir gün eşiniz karşınıza dikilip, ben başkasını seviyorum dese, bu ilişkimi onayla ki ben ele ele diz dize yaşayabileyim...Dışarıda   dolaşıp, bir yerlerde kahve içeyim dese cevabınız ne olurdu diye soruyorum . Afallıyor. Çünkü hiç çalışmadığı bir yerden soru geldi. Sevgi, sevene de sevilene de zarar vermez, sınırsız yaşanmalı diyen adam , birden ne diyeceğini bilemedi.. Efendim eşi belki aradığı  her şeyi zatında bulabilirmiş, böyle bir ilişkiye tevessül etmeyebilirmiş...miş miş. miş...
     Oruç Aruoba, şu an ikinci kez okuduğum " İLE" kitabında der ki, ( mealen yazıyorum ) " bir çok şeyi en mükemmel şekilde yapacağınız bir kişi bulamazsınız.. Bir şeyi biriyle iyi yaparken, başka bir şeyi ötekiyle iyi yaparsınız" .. Biriyle oturup tartışmak çok hoşunuza gider, başkası size yaşam enerjisi verir, ivme kazandırır.. Bir diğeri kendinizi tanımanıza yardımcı olur vs. vs. vs.. Ama kendinize eş seçeceksiniz ortalama her şeyi en iyi yapmaktan keyif aldığınız birini seçersiniz...
    Yani efendim, siz kimsiniz ki her şeyin en iyisini sizde bulsun... Yüklenmeye devam ediyorum .." diyelim ki, her şeyi sizde bulamadı ve sevdi, tepkiniz ne olurdu"..." Bilemem , bunu kestirmek zor " diyor..E hani sevgi özgür olacaktı... Hani gizli yaşanırsa sevgi tam anlamıyla tezahür etmezdi, inkişaf etmezdi?..."sevgini destekliyorum diyebilir misiniz " diye soruyorum, desteklemeyebiliyorum diyor...
    Efendim, her türlü görüşe açığım.. Kafama, mantığıma, kişiliğime uymayan  görüşleri  tartışabilirim. Ama rica ederim, altı boş olmasın savunulanların..  Kendi açısından düşünüp, çok cazip gördüğü bir durumun, görüşün, sözün savunucusu olanlar,  savunduklarının altında ezilebileceklerini de hesaba katmalılar.. Özgürlük kendime olursa ala, pek güzel, ama başkasına aynı özgürlüğü tanımam diyorsanız, hiç çıkmayın karşıma...Hele ki, eşim aleni yaparsa, bu hayvansal ve içgüdüsel bir özgürlük olur  derseniz,  ben de size  bir   hayvan sürüsünü durduracak kadar " çüşşş" derim...
     İnsan bugün kerih gördüğü ve asla tasvip etmediği, etmeyeceği durumlara düşebilir. Hayatın insanı nereye savuracağı belli olmaz.  Ayıpladığı bir şeyi, kendisi yaparken de bulabilir bir anda.. Bunu hoş karşılayabilirim.. Dediğim gibi, şartlar insana ne getirir,  ( afedersiniz)  insana t....nü nasıl yalattırır  belli olmaz... Ama  ben yaptım oldu,  yaparım olur, lakin karşımdaki yapmamalı derseniz    sinir katsayım  daha fazla  dinlemeye izin vermez....