19.08.2016

MİM..MİM...MİM


Calimero mimleyeli 11 gün olmuş .. Bu aralar pek pc açmayıp, telefondan nete girdiğim için cevaplayamadım. malum, gözler kalbin aynasıdııııırr.. Yok  bu cümle "gözler bozuk, telefondan yazmak zor " diye  devam edecekti. :)  Konuyu fazla dağıtmadan, calimero'ya mim için teşekkür ediyorum  ve cevaplamaya başlıyorum ... 

1- Blogger denilince aklınıza gelen üç şey nedir ? 

- paylaşmak; bildiğin,bilmek istediğin,merak ettiğin, okuduğun, izlediğin, gezdiğin,gördüğün, şahit olduğun,  hayal ettiğin, umut ettiğin, dilediğin, baş edemediğin,  sinirlendiğin, üzüldüğün, mutlu olduğun... her şeyi paylaşmak...

- dostluk / arkadaşlık ; çok güzel insanlar tanıdım blog sayesinde. Yazılarını keyifle okuduğum, yorumlar sayesinde yakınlaştığım  bloggerlar olduğu gibi, daha özel  ve başka  sosyal paylaşım sitelerinde de arkadaş olduklarım var.  ( üç beş taneymiş gibi çoğul eki de koyarmışşşş, ah canım, şuna instagram desen olmaz mı :)) 

Narda yüz yüze görüştüğüm, sayesinde annesini tanıdığım için kendisine çok minnettar olduğum ilk blogger ve bende yeri çok özel.( bu cümleyi okuduğunda üşenmeden saçımı başımı yolmaya gelecek, kesin :) zira iyi hoş da, annesini elinden alacağım diye çok korkuyor çoook, azıcık da kıskanç mı ne :))

Handan ( Kadı Kızı) sanaldan reele taşınan ikinci ve son blogger arkadaşlığı..Bu aralar kayıplara karıştı, umarım en kısa zamanda  tekrar aramıza döner. :(

Cem,  LeventSessiz Prenses TolgaAli... instagram arkadaşlarım :))

- Öğretici / Öğretmen ; her blogger mutlaka  bi'şey  öğretir okuyucularına. Kitaplardan, filmlerden tutun da  yemek, makyaj, moda... aklınıza gelebilecek  her şeyi  o konunun uzmanından , meraklısından öğrenmek  keyifli...

2- Her temadan ( Kişisel, gezi, kozmetik, kitap vs.)  yazılarını en çok beğendiğiniz, okumaktan bıkmadığınız bloglardan örnek verin desem ? 

Hımmmm, 1. soruya cevap verirken ismini zikrettiğim bloggerlar haricinde, yemek blogu olarak düzenli okuduğum  blog festigan. Tariflerini ara sıra deniyorum ve her ne yaptıysam süper lezzetli oluyor. Anlatımı görsel eşliğinde olduğu için mi bilmem, oldukça başarılı... Şiirlerini severek okuduğum ve çok beğendiğim Nursalkımı.... sessizkaldım'ı okumak da keyiflidir. rue 'yi  mutlaka okuyun derim.  Her şeyden yazan, belli bir sınıfa  sokamadığım Değmesin Yağlı Boya,   blog aleminin  egosu sıfır, tanıştırıcısı, kaynaştırıcısı,  kimseyi takip etmeyen ancak  hemen hemen her blogta yorumunu görebileceğiniz Sade ve Derin.... Yeni tanıdım, yeni takip etmeye başladım sayılır, akıcı ve komik tarzını sevdiğim Carpe Diem... Miras var yazılarını gülerek okuduğum... Mai yani Kadriye. Bayılıyorum ben bu kadına...:) Oku BakayımBücürük ve Ben  Yazmakla da bitmiyor ki,  gerçekten bitmiyor ya hu...  Beni mimlediği için değil, gerçekten sevdiğim için ,  en berbat ve can sıkıcı durumu komik bir tarzda anlattığı için Calimero'nun defteri   ve bir şair daha  Hamiyet diyorum  ve bu soruyu geçiyorum... Aslında düzenli okuduğum 3-4 blog daha var ama çok uzattığım için, mimliyeyim bari onları da :) 
( Yolcu, nerelerdesin :((..)

3- Yeni blog yazmaya başlayan arkadaşlara verebileceğin öneriler nelerdir? 

Blog yazma işine sırf terapi olsun  diye başlayan, madem başladık devam edelim diyen biri olarak bu konuda öneride bulunacak en son kişi benim sanırım. amaaaaaa yeni başlayanlara "n'olur  gözünüzün yağını yiyiiimm, kimseye gidip de,  blogunuzu yeni keşfettim,  bana da beklerim  deyip, sonuna da blog linkinizi yazmayın" demezsem gözlerim açık gider. Cidden  itici oluyor, kimse kusura bakmasın. Sizi takip edip etmediğine bakmayın, sevdiğiniz blogları okuyun,   yorumlara  cevap verin, içinizden geldiği gibi yazın. Mesela benim yazılarım genelde giriş ve sonuçtan ibarettir,gelişme bölümü diye  bi'şey pek olmaz. Çünkü sıkılınca bırakırım :))) Hatta girişte bıraktıklarım bile vardır :))  Benim blogum, benim tarzım. Allah Allahhh, edebiyatçı değilim, yazar değilim.Kurallar beni bağlamaz !!!

4- Hangi ülkede yaşamak isterdin ? 

İçinde bolca zebaninin kol gezdiği cennet gibi bir memlekette yaşıyorum. Ya bu vatanı zebanilerden temizleyin ya da ben  insansız hava sahası aramaya başlayayım... Olmadı 3-5 arkadaşımı alıp, ıssız bir adaya göç edeyim. !!! 

Gelelim 2. sorunun cevabında yer alması gereken ama sıkıldığım için bıraktığım  okunası blogları mimlemeye . Tamam blogger yerine blog yazmış olabilirim. sorun bakalım neden öyle yazdım ? Biliyorum aranızda  " ben sevmiyorum  mimlemeyi /mimlenmeyi" diyecek olanlarınız varsa ki mutlaka vardır,  "blogum cevaplasın , bana ne, ben mimlenmedim ki " diyebilmeniz için , müessesemizin ikramıdır efenim :) Bu arada  mimin başına yukarıdaki görseli kullanmak şartmış,bana öyle söylendi, ben neden diye sormadım, siz de sormayınız pilizzz :))
buzlu kalem
acemi demirci
nalanca


Çok oldu biliyorum ama aralarında cevaplamış olanlar var..
Kolay gelsin hepinize arkadaşlar..


6.08.2016

PARÇALANMIŞ GÜLÜŞLER / TOLGA YAZICI / SAFRANSARI

Demirkadın demir öyle güzel anlatmış ki Tolga'nın kitabını, yorumda da yazmışım, "yazarı atlayıp seni kutluyorum" diye. Kitap hakkında detaylı bilgi sahibi olmak isteyenler   hemen  okusunlar diyorum. Ve böyle bir tanıtım yazısından sonra ben  ne yazsam sığ kalacak deyip, hiç yeltenmiyorum. Ancak  elbette   kitaptan bahsetmeden   olmaz. 
Tolga'yı okumaktan hep keyif almışımdır.   Gerçi başta birazcık restleşmemiz olmuştu :)  Yaptığı yorumda   kullandığı bir kelime  yüzünden  yayınlamamış,  kendisine de  ifade etmiştim durumu. Halbuki altı  üstü "g.t " gibi bi' kelimeydi.  Zamanla  diline mi alıştım, ruhumu mu özgürleştirdim, yoksa hayatın böylesine çirkin yüzünü gördükten sonra,  ne kadar masum ve olağan kelimeler mi dedim bilemiyorum ama aramızda sulh imzalandı.   Özel bir bağ oluştu  kanımca.( Varsın ben öyle düşüneyim. ) Biliyorum ki , yazılarını okuyan her insanla arasında o bağ  zaten var. Çünkü  Tolga  özel. Kendi dünyasına dalıp da başkalarını umursamayacak egosu yok. Yetenekli..Yazmakta olduğu kadar arkadaşlıkta da yetenekli. Umarım çevresindekiler, arkadaşları, dostu ya da dostları  şanslı olduklarının farkındadır diyorum. (Egosu yok derken,  ego yüklemesi yapmaya gerek yok di mi ama...) 
Blog adından da anlaşılacağı üzere,  kahveciyim ben. Kahvenin farklı bir anlamı ve yeri var bende. Hatırı boş ver, genelde yalnız içerim zaten.  Ama sanki beni dış dünyadan koparıyor ve kendi sesime kulak vermeyi sağlıyor diyeyim. Zamandan mekandan koparıp, her ne ile meşgulsem ona odaklanıyorum . Tolga öyle güzel anlatmış ki çayı,  çayla paylaşınlanları.. Hatta  " bazen seni seviyorum diyemezsin, çay içelim mi dersin " gibi bir cümlesi vardı.  "Dünyada paylaşılacak en güzel şey çay ve sıcak sohbettir."   Çaya bakışım değişti. Çay koyup içmek istedim. " Bizler çay bardağıydık ve dudak payı bile bırakmayacak kadar acıyla dolmuştuk. O yüzden bizi ellerinde tutmak isteyenler  ya bir süre sonra  geriye bırakırdı ya da ağızları öyle bir yanardı ki dörtnala kaçıp giderlerdi. Yalnızdık hep biz. Çevremizdeki kalabalığa inat yalnız kalmayı başarabilen tiplerdik " Yalnızlık  başka  cümlelerle  de çok ifade edildi  elbette bir çok insan / yazar / şair tarafından...  Ama bu anlatım tarzı ne kadar da doğru dedirtti bana...
Saatçi  Nejat amcayı sevdim. Selim 'i ve Zeliha'yı sevdim. Zeliha'nın " sever adımlarla " Selim'e doğru yürüyüşünü sevdim...
Metrobüs kalabalığını  " kazara birinin telefonundan duygusal bir müzik çalsa amcayla öpüşebilirim..Korkuyorum"  şeklinde anlatışına  güldüm.
Çağın hastalıkları arasında " sevgi arsızlığı,çağımızın  belki de en büyük  hastalığıdır ." teşhisiyle ,  sevmeyi beceremediğini iddia eden bir sevgi adamı oluşunu keşfettim.
"Zaman bedeni çürütür, zaman  insanları değil, meyveleri olgunlaştırır.".... Çünkü yazdıkları, yazılanlar , yaşananlar ütopik değil. Kesinlikle değil.  Hayatın içinde. Yanıbaşımızda yaşıyor   esrar bağımlıları...  her sabah aynı durakta otobüs bekliyoruz  ,  sevdiğine asla kavuşamayacağını bilse de sevmekten  bir an olsun vazgeçmeyi aklından bile geçirmeyen adamla...  Hafif kadın ya da   hovarda diyoruz aslında sevgi açlığını gidermeye çalışanlara..
"Umarım karşılaşmayız. Çünkü bir vedalık sitem kalmadı lügatimde..."  Benim deeeee diye  bağırmak istiyorsunuz bu cümleyi okuduğunuzda.. Egosuna yenik düşen , bu nedenle sadece kendisine değil, ruhuna dokunanlara da,  acının bin bir halini yaşatanlar geliyor aklınıza...
"Ruhum tüm delilikleri ve kötülükleri yapacak kadar psikopat, ama bedenim bir o kadar dingin. Ben de bu ikisinin arasına sıkışıp kalmışım."  Cümlesinden sonra hemen düşünmeye başlıyorsunuz. Ya ben ? Ben ne haldeyim sorusu karşınıza geçmiş , sizden hesap soruyor.
Gülüşlerin  neden parçalandığını,  neden bazı insanlarda emanet gibi durduğunu, asıl gülümsemenin gözlerle olabileceğini anlıyorsunuz. Bir insanın gözlerinin içini güldürmek kadar güzel başka bir şey var mıdır  acaba şu çivisi çıkmış dünyada ? 
Kitabın son kısmı, " valla benim gülüşüm hala sapasağlam" diyenler için  hazırlanmış bir sürpriz adeta.   Sadece gülüşünüzü değil, her hücrenizi darmadağın ediyor.   Hoşuma gitmedi bu son bölümde okuduklarım. Ağır geldi ruhuma..  Peki ya yaşayanlar dedim sonra ... Onlara hafif mi gelmişti Telve ?
Bir  konuda  zaten yeteri kadar eleştiri almıştır diyerek kısaca değiniyorum. Basımdan önce   mutlaka güvendiği  bir iki kişiye okutmalıydı,   konunun içine girene kadar göze batan imla hatalarını yok etmek için...

Tolga , seni yürekten tebrik ediyorum.  Güzel yüreğin, samimi anlatımın, doğallığın için ....
Yolun açık olsun....